Bir önceki yazı gibi başlayayım:
Bazen ormana bakarak ağacı anlamak, bazen ağaca bakarak ormanı kavramak lazım.
Sadece ormana bakarken ağaca tosluyor insan; sadece ağaca bakarken de ormanda kayboluyor!
***
Ormanda şaşkınız ya... Bir ağaç daha göstereyim.
Devletten şöyle bir açıklama geldi:
“Askeri tesislere girişte başörtüsü yasağı kalktı.”
Geriye doğru tercüme edersek şöyle oluyor:
13 Ağustos 2016’ya kadar, askeri tesislere girişte başörtüsü yasağı vardı!
***
Şöyle izah edeyim: Nizamiyedeki ziyaretçi annelere karşı katı uygulama zaten kalkmıştı. Bahsedilen askeri lojman, orduevi, benzeri askeri tesisler.
14 yıllık iktidara rağmen, “askeri vesayetin kalkması” na rağmen, “başörtüsü zulmünün sona erdirilmesi” ne rağmen, demek yasak sürüyordu!
Nitekim bu yasağa dair, lojmanına giremeyen (ast) asker eşi, Uludağ dinlenme tesislerinden eşi başörtülü diye kovulan astsubay ailesi, İzmir’de orduevinden kovulan asker kızı, Ankara’da orduevinden çıkarılanlar, içeri alınmayanlar gibi nice örneği defalarca yazmıştım.
Alenen çiğnenen nice temel hak ve özgürlük gibi bir “insan hakkı” olduğuna inandığım için. TSK, devlet, hükümetteki ikiyüzlülükleri de görmek için.
Yasağa karşı yasal hak arama cesareti gösteren her asker ve eşi, karşısında“AKP iktidarının sivil” Milli Savunma Bakanlığı’nın, bir ara “çağdışı kılık kıyafet”bile diyebilmiş, sonra başka sözcüklerle yine yasağı savunan duvarını buluyordu.
Devlet zirvesindekilerin eşleri başörtülü olabildiği halde, alttaki asker eşlerine ayrımcılık yapılabiliyordu.
Yasağın kalkması, o askerlerin hukuk mücadelesinin de etkisiyle, ancak sanırım“darbe girişimi” ve yeni hiyerarşik düzenlemelerle mümkün oldu.
(Başka bir ayrımcı rezalet hâlâ sürüyor: Kimi darbeci komutan peşinden sürüklenmiş olsa da; hâlâ “şehit tabutları”ndan ön saflara kadar nice önemli yeri dolduran on binlerce uzman çavuş mesela, ne eşiyle, ne kendi canlı bedeniyle bir orduevine girebiliyor. Hatta birliklerde, üstlerle aynı “hela”ya girmesi bile yasak!)
***
Bu “ağaç”ı şundan ötürü gösteriyorum: