Tamlamalar bazen tamamlamalara ihtiyaç duyuyor.
“Seçim yasağı” kötü bir şey o manada.
Tamam, “seçim yasakları” deyince biraz daha anlatıyor meramını ama
“seçim yasağı” sanki “seçim yasağı” gibi anlaşılıyor.
Yani seçimden ötürü konan yasaklar, adeta seçimin, seçim yapmanın,
seçimlerde bulunmanın kendisi yasakmış gibi yuvarlanıyor dilde.
Fakat belki biraz da öyle.
***
“Hür iradesiyle” oy veren çoğumuzun gündelik hayatta hür iradesiyle
seçimler yapabilmesi çok zor, hatta mümkün değil.
Otorite, hiyerarşi, endişe, korku, baskı, itaat, dayatma hayatın
her köşesinde kol geziyor.
Ailede, okulda, işyerinde, sokakta, cemiyette, cemaatte,
askeriyede, siyasette, örgütte vesaire!
“Hür iradeyle seçim yapma” imkân ve ihtimali ne kadar var, ne kadar
kuvvetli?
O yüzden, ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun, hangi şartlar
altında olursa olsun, “Demokrasi”nin en önemli araçlarından biri bu
sandık.
Bireyin kendi iradesi ve seçimiyle baş başa kalmasının belki en
mümkün olduğu an.
Yine o yüzden, bunu da kirleten, insanın o son çaresini de
kirletmiş oluyor!
Şunu asla demiyorum:
Sandık, demokrasinin ta kendisidir!
Yok, o kadar değil.
Gündelik hayatında köleleştirilen, rehine konumuna sokulan,
baskı-tehdit altında olan, biat-itaat etmesi, başkalarının
iradesine tabi olması, vicdanının sesini, fikrini, hayalini,
umudunu gizlemesi, bastırması, sindirmesi-sinmesi dayatılan veya bu
yüzden eziyet gören bir kişi bile varsa, esas olan odur!
Demokrasi, onun o halde kalmaması vaadidir çünkü.