Diyarbakır Sur, Mardin Kızıltepe, Nusaybin, Van, tekrar Diyarbakır, Elazığ...
“Polis merkezlerini hedef alan terör saldırıları”nda çoluk çocuk siviller de öldürüldü.
Başka dillerde “sivil savaş” diye iç savaşa denir; buradaki “sivil savaş” da bu.
Suruç, Ankara Garı, İstanbul Havalimanı, Sultanahmet, İstiklal gibi IŞİD bombalarının yanı sıra, Ankara’da asker ve sivil memurları, yine Ankara’da otobüs duraklarındaki insanları, son olarak 3, 5, 8, 10 yaşında çocukları da katleden saldırılar.
HDP’nin bu katliama tavrı Demirtaş veya Baydemir’in birkaç sözüyle kalmazsa,“sivil siyaset” bu “sivil savaşın kanı” karşısında sesini belki yeniden kazanır!
***
Fakat Meclis’in ve iktidarın da (ve devletin) kapı açması lazım.
Oysa “terörün acımasız yüzü”ne bakıp “siyasetin umut verebilecek yüzü” de hırpalanıyor.
“İlk FETÖ darbesi”ni, “7 Şubat 2012 MİT soruşturması” olarak tarihe geçiren iktidar, “O soruşturmanın gerekçesi veya bahanesi neydi?” diye sorup unutmamalı.
Gerekçesi; bir “cinnet”e son vermek için iktidar ve devlet birimlerinin, başta Oslo, “terör örgütüyle yürüttüğü” temaslardı!
HDP’nin Meclis’teki varlığının, 6 milyon oyun meşruiyetinin, “terör ve cinnete karşı” siyasi, temsili kanalların açık olmasının önemini en iyi iktidar bilmeli... Ama olmuyor.
***
1990’larda “gazeteye sabotaj” yapılan, gözaltı ve gözaltında kayıplarla süren“terörle mücadele”den 20-25 yıl sonra bile hâlâ “Gazete kapat, yazarı, çizeri, muhabiri içeri at, evleri bas, kitapları tarumar et” noktasındaysak...
Belki de bu yöntem doğru değildir.
Sadece “pratik doğruluk” meselesi değil...
Belki demokratik açıdan da hiç doğru değildir, ahlaki açıdan da.