ABD bugün iki büyük değişim dalgasının merkezinde bulunan bir ülkedir. Dünya sisteminin ikinci büyük savaş sonrası kumanda masasında olan bu ülkenin, bu iki büyük dalgaya nasıl cevap vereceği, bir başka söyleyişle bunları nasıl yöneteceği sadece kendisini değil bütün dünyayı etkileyecektir. Trump böyle bir sürecin meydana getirdiği sorunların hem seçilmesine vesile olduğu bir başkan hem de bu sorunlarla mücadele etmek, bunları aşmak için yeni bir yönetim anlayışını ortaya koymak durumunda olan bir lider olacak ya da daha önce durumu yönetemeyenler gibi geçip gidecektir.
ABD’nin en az iki binli yıllardan itibaren ortaya koyduğu yönetim pratik olarak yaşanan bu süreci yönetmede ciddi sorunlara yol açmış bulunmaktadır. Elbette meselenin sadece bir yönetim anlayışıyla sınırlı olmadığı söylenebilir ve dünya sisteminin yaşadığı değişim dinamiklerine uzanan başka faktörlere bağlı olarak yaşanan sorunlardan bahsedilebilir. Esasen dünya çapında yaşanan olayların sadece ABD yönetimlerinin kararlarıyla, onlardan bağımsız olarak açıklanamayacağını zaten işin başında kabul etmek gerekir. Mesele çok ciddidir ve Batı merkezli dünya sistemi gerileme sürecine girmiştir ve bu aynı zamanda ABD’nin hegemonik üstünlüğünün de sonunu getirecek bir eğilimdir.