AK Parti’yi anlamak, neyi temsil ettiğini ortaya koymak için Türk siyasal hayatında nerede durduğuna, siyasal kültürün içindeki yerini anlamak için de, toplumsal gelişme süreçleriyle siyaset kurumu arasındaki ilişkilerin nasıl evrildiğine bakmak gerekir.
Partilerin kimlikleri onların kimlerin partisi olduğuyla ilişkilidir. Bu kimlik toplumsal alanda ne kadar karşılık buluyorsa veya toplumsal alanla ne kadar çakışıyorsa, partinin siyaset yapma imkânı o kadar geniştir ve gelişmeye açıktır. Toplumsala tekabül etme derecesi şüphesiz herhangi bir iddiayla ölçülemez. Bunun kriterleri vardır ve bu kriterleri “toplum-devlet ilişkilerinin tarihi seyri ve bununla ilgili problemler ve partinin bu problemlere verdiği cevaplar” belirler. Zaten siyaset yapmak; toplum ve devlet ilişkilerinde, sivil yapı-politik yapı ekseninde, birey ve bütün bu yapılar arasındaki ilişkileri yönetmeyi ve talepleri icraata dönüştürmeye dönük faaliyetleri kapsar. Türk siyasal hayatının tarihsel evrimine baktığımızda iki önemli kırılma noktası göze çarpar. Bunlardan ilki; devlet ve toplum ilişkilerinin gelenekten koptuğu bir dönem olarak, ‘Batılılaşma sürecidir.’
Topluma karşı devlet
Bilindiği gibi klasik imparatorluk düzenimizde, devletin siyasi teşkilatlanmasında Sultan, bürokrasi-reaya arasında dengeleyici bir konumdadır. Bu dengeyi adalet, din, ilim gibi kurumları topluma götürerek kurduğu bağla sağlarken, bürokrasinin siyasi ve askeri gücünün toplum karşısında bir özerklik kazanmasının önüne geçerek hizmet üretmesini temin edecek bir denetim düzenini de kurmuş olmaktadır. Böylece klasik düzende devlet, ‘adalet içinde idare eden bir kurum’ olarak görülmektedir.