Geride bıraktığımız yılın başında birisi kalkıp 2016’da yaşanılanları tek tek sıralayarak ‘önümüzdeki sene bunlar yaşanacak’ deseydi söyleyenin ne ‘felaket tellallığı’ ne ‘komploculuğu’ kalırdı; ayrıca söylediklerine kolayca inanacak kimse de herhalde bulunmazdı. Bir anlamda geçtiğimiz yılda yaşananlar tam bir kâbus senaryosunda yer alacak türden olaylardır. “Burada soru şudur: Bu kâbusu Türkiye’ye kim yaşatmıştır, yoksa yaşananlar tesadüfen mi arka arkaya gelmiştir? Bir boyutu doğrudan doğruya uluslararası ilişkilere bağlı olan siyasi nitelikli olayların meydana gelmesinin tesadüfle açıklanamayacağını hemen belirtmek gerekir.”
Tarihin doğrusal ilerlemediği, dalgasal veya devreli özelliklere sahip bir seyir izlediği ise kadim tarihçilerden bu yana bilinen bir husustur. İçinde yer aldığımız coğrafya bakımından tarihsel birçok kırılma, bir başka söyleyişle büyük değişim dalgasının ortaya çıktığı yıllar yaşanmıştır. Sıkça bahsedilen “1071 tarihsel olarak sadece Türklerin Anadolu coğrafyasına kapı açmasını göstermekle sınırlı bir olay değil, Roma İmparatorluk düzeninin çürümüşlüğünün su yüzüne çıkmasının ve yeni bir toplumsal istikrar düzenine olan ihtiyacın görünür olmasını sağlayan bir olaydır.”
Bağımsızlık yolunda