Hangi aydınlar mı? Haklı bir soru. Rahmetli Attila İlhan ‘Hangi’
başlıklı bir seri kitap yayımlamıştı, ‘Hangi Batı’yla başlayan bu
dizinin içinde doğrudan adı bu olmasa da aydın meselesi, onun hep
odak noktasında yer almıştı.
Aydınları ele geçirilmiş, kaybedilmiş bir ülkenin işinin zor olduğu
ortadadır; sömürge olmuş veya Batılılaşma operasyonuna maruz kalmış
(ki buna gönüllü sömürge durumu demeyi tercih ediyorum) ülkelerin
vaziyeti ortadır. Bu durum tespiti bir çaresizlik ifadesi
sayılmamalıdır, çare vardır ve ‘tarih boşuna yaşanmış bir şey
değildir’. Söylemem odur ki ; aydınlar neredesiniz diye
seslenildiğinde, bu sorunun muhatabı olanlar bir blok olarak
karşımıza çıkmazlar; çünkü onlar farklı yerlerdedirler.
Kategorizasyonumun resmi aydınlar, poseydo aydınlar, organik
aydınlar veya yerli aydınlar şeklinde olduğunu sık sık
paylaşıyorum. Şüphesiz bunlara başkaları da eklenebilir. Aydın
grupları farklılaştıkça onların durdukları yerin, adına tavır
koyduklarının da farklılaşmasının kaçınılmaz olması anlaşılabilir
bir haldir.
Bana aydınını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
Türkiye’de zaman zaman ‘Aydınlar Bildirisi’ diye kamuoyuna
yansıyan bildiriler olmuştur. Bunların içinde tarihi bakımdan
önemli olanlar olduğu gibi, sadece bir grubun tepkisini ifade eden
ve nispi olarak sadece o kesimle sınırlı kalanlar da vardır ve
bunların sayısı bir hayli fazladır.
Son zamanlarda kamuoyuna yansıyan iki aydın bildirisi oldu. İçeride
ve dışarıda yürütülen kampanya ve bütün medyatik desteğe rağmen her
ikisinin de etkisiz kalması, yankı bulmaması, bunların sadece
inandırıcılıktan uzak olmasıyla açıklanamaz. Bu mesele bildirileri
yayımlayanların ülkeye, kendi halkına, tarihine, kısaca kimliğine
bakışıyla da ilgili bir konudur.