Bugün 27 Mayıs, 1960 yılında cumhuriyet döneminin ilk askeri
darbesinin yapıldığı gün. Türkiye'deki askeri darbelerin Batı
açısından iki boyutundan söz edebiliriz: Birincisi, darbeciler hep
Batı’ya öykünmek için darbe yapmaya girişmişler ve darbe yoluyla
ele geçirdikleri iktidarı, “çağdaş Batı uygarlığına ulaşmak için
yapılan devrimleri devam ettirmek, bu yoldan dönüp geriye gitmek
isteyenleri (o ünlü irticayla mücadele söylemini hatırlayalım)
tasfiye etmek üzere” kullandıkları iddiasını savunmuşlardır. O
halde hedef Batı uygarlığına ulaşmak, araç ise darbeler ve
cuntalardır. Dolayısıyla Türkiye'nin darbecileri ideolojik olarak
Batı’ya bağımlıdırlar, Batıcıdırlar. Bu sebeple 27 Mayıs’ta darbe
yapıldığı ilan edilirken, 'Batı’ya, NATO'ya bağlılık' gösterisi
yapılmıştır.
Meselenin ikinci boyutu Batı’nın kurumlarının doğrudan darbelerin
yanında yer almış olmasıyla ilgilidir. Aslında Lozan'dan bu tarafa
Türkiye Batı modelini esas alan bir politikayı benimsemiş, moda
tabirle “Batı’nın vesayetine” girmiştir. NATO-Türkiye ilişkileri
aslında, bu vesayet ilişkisinin merkezinin ikinci savaş sonrası
dönemde Avrupa'dan ABD'ye kayması sonucuna yol açmıştır.
Dolayısıyla Batı sistemi darbecilerle iş ortağıdır.
Batı ve demokrasiye karşı ortak cephe
New York Times gazetesi yakınlarda yazdığı bir başyazıda, daha önce
The Economist'in yazdıklarına benzer iddiaları seslendirdi: Buna
göre “Türkiye hızla otoriterleşmeye gidiyor, başta gazeteciler
olmak üzere, herkese bir baskı uygulanıyor, herkes dışlanıyor;
dahası her şeyin kötüye gittiği, her şeyin ötekileştirildiği,
herkesin dışlandığı bir ülke haline gelmektedir, ülkenin üzerinde
kara bulutlar dolanmaktadır.” Çözüm nerede? Başyazıya göre “durum
vahim görünmektedir ve Türkiye üzerinde ABD, NATO müttefiki diğer
ülkeler baskı yaparak bu kötüye gidişe dur demelidirler.”