Türkiye Batıcılarının hayal kırıklığını anlamamak zor mu? Onlar için ‘Batı’nın düşme eğilimine’ girmesi bir başka ifadeyle çöküş sürecinde olması mümkün değildir; çünkü onlar için Batı uygarlığı bütün uygarlıklardan üstündür ve bu üstünlük ‘tarihin sonuna’kadar devam edecektir. Batı’ya karşı hissedilen şeyi, hayranlık duygusunun çok ötesine geçen bu anlayışı ancak kör bir inanç diye tanımlayabiliriz. Bu bağnaz tutum, bir devlet ideolojisi olarak yaklaşık iki yüzyıldır üretildiği için belli toplumsal zümrelerin büyük ölçüde bilinçaltına kadar nüfuz etmiş bulunmaktadır.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakere sürecini durdurması karşısında belli başlı birkaç tepkinin ortaya çıktığına şahit olundu. Bunlar arasında geleneksel Batıcı hassasiyetleri yansıtan söylem ‘bizim asla yüzümüzü Batı’dan başka bir yöne çevirmememiz’ gerektiğini söylerken, ‘Batı’dan uzaklaşmanın Türkler için yok olmak demek olduğunu’ açıkça vurgulamakta tereddüt etmemişlerdir.
AB nereye?
Bu tür tepkileri verenler arasında, ‘Türkiye’nin AB perspektifini kaybetmesi halinde hızla içine kapanacağını, demokrasiden uzaklaşıp, otoriterleşeceği’ gibi bir iddiayı dile getirenlerin sayısı az değil. Bu anlayışa göre ‘Türkiye AB perspektifi sayesinde demokratikleşmeye başlamıştır, AB’ye girilmese de müzakerelere devam etmek ya da üye olarak kabul edilmeyeceği bilinse de AB ile onların öngördüğü bir ilişki biçimini sürdürmek zorundadır’. Çünkü bu anlayışı savunanlar için ‘AB, sadece işbirliği yapılacak bir siyasal yapı değil, Türkiye’nin medeniyetine katılmak istediği bir ideal dünyanın merkezidir’.