Tartışma giderek tırmanmaktadır. Şimdiden bazıları‘hemen NATO’dan çıkalım, Batılı kurumlarla ilişkimizi keselim, Avrupa Birliği üyeliği gibi yalanlarla kendimizi aldatmayalım, Rusya, Çin, Hindistan, İran gibi ülkelerle yeni bir yapı içinde yer alalım’ derken, diğerleri ‘her ne olursa olsun Batı’dan vazgeçmemek gerektiğini söyleyip Batı’yla yaşanılan sorunları Türkiye’nin yanlışı’olarak değerlendirmektedirler. Onlara göre Türkiye AB’ye alınmıyorsa bunda Avrupa’nın değil ‘reformları’yapmayan ‘ev ödevlerini tamamlamayan’ Türkiye’nin kusuru bulunduğunu görmek gerekmektedir.
Bu fikri savunanlar; Batı’yla ilişkileri ülkelerin karşılıklı çıkarları, birlikte ilerleyecekleri projeler, işbirliği imkânları ve uluslararası düzlemde ortak bir siyasette bulunma gibi rasyonel çerçevede değerlendirmek yerine tamamen Batı’ya duyulan bir inanç çerçevesinde değerlendirdikleri için; Bulgaristan, Sırbistan gibi dünkü komünist ülkelerin hiçbir standart gözetmeksizin AB’ye alındıkları halde Türkiye’nin yarım yüzyıldan daha fazla bir süredir dışarda tutulmasına gösterilen özeni dahi dikkate almamaktadırlar. Kayıtsız şartsız Batı çizgisinde kalınmasını savunanlar aynı zamanda Türkiye’nin Ortadoğu’da ne işi olduğunu, Suriye, Irak başta olmak üzere bütünüyle bu coğrafyada olup bitenlerle ilgilenmeyip ülkenin yüzünün Batı’ya dönmesini savunmaktadırlar.