Açık söyleyeyim bir darbe daha olamaz. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra sıkça tekrar edilen ‘yeni bir dalga gelebilir’ uyarısı son günlerde bazı çevreler tarafından ‘yeni bir darbe hazırlığı var’ şeklinde dillendirilmeye başlandı. Bu tür söylentilerin bir uyarı niteliği taşıma yani ‘uyanık olalım’ anlamına gelme ihtimali olmakla beraber, sürekli olarak tedirginlik yaratmak için kullanılabileceğini de göz ardı etmemek gerekir.
“Hangi maksatla yapılırsa yapılsın bir darbe ihtimalinin olmadığını söylerken dayandığım bir analiz var. Bu analizin bir yönü Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgilidir, diğer yönü ise doğrudan doğruya 15 Temmuz darbe girişiminin ortaya çıkardığı siyasal gerçeklikle ilgilidir.”
Darbenin şartları
Ben bu görüşleri yazıp, konuştukça sıkça şu itirazı ve eleştiriyi alıyorum. ‘Siz daha önce de artık Türkiye’de darbeler dönemi kapanmıştır, diye yazmıştınız, oysa 15 Temmuz oldu. Ya gene olursa?!’ Evet doğrudur, hâlâ aynı fikirdeyim, Türkiye darbeler devrini kapatmıştır ve 15 Temmuz’da da bu devrin kapandığının, bir dönemin sona erdiğinin tarihe kaydı düşülmüş fermanı verilmiştir.
Askeri darbelerin temelinde toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin çarpıklığı yatmaktadır; buradaki esas problem devletin kurumsal yapısı karşısında, toplumun güçsüzlüğü bulunmaktaydı. Neden böyleydi? İmparatorluk yapısı içinde devletin kurumsal yapısı klasik dengelere dayanmaktadır, bu dengelerin bozulmasıyla beraber askerin siyasete müdahalesi başlamıştır. Bunu taht kavgalarıyla karıştırmamak gerekir. “İmparatorlukta askeri darbe denilebilecek olayların, Batılılaşma süreciyle ortaya çıkması elbette ki tesadüf değildir, çünkü bürokrasinin ‘devlet içinde özerkleşmesi’ konumunun değişmesi bu süreçte meydana gelmiştir. Bürokrasi ‘kendisi için bir siyasal zümre’ halini aldıkça ordunun siyasileşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.”
Cumhuriyet dönemi Türkiye’si ise bu siyasal kültürün mirasıdır ve devlet içinde örgütlü olan yapılara karşı toplumun herhangi bir dengeleme gücü, bir mekanizması bulunmamaktadır. Kapalı köylü toplumlarının örgütsüz yapısı karşısında devletin ekonomik denetim aracı olarak vergilendirme, çalıştırma gibi zorlayıcı mekanizmaları kullanması işten bile değildir; buna baskı mekanizmalarını, zor kullanıcı düzenlemelerini ilave ettiğinde toplumun bir ‘siyasi varlık göstermesi’ diye bir şey olamaz.