Türkiye’nin Çanakkale Harbi’nin yüzüncü yılı münasebetiyle dünya çapında yankı bulan organizasyonu, bir gerçeğin görülmesi, özellikle üstü örtülmeye çalışılan, hatta bütünüyle tahrif edilmeye çalışılan hakikatin anlaşılması konusunda vicdanını bütünüyle kaybetmemiş olanlara yeniden düşünme fırsatı vermiştir. Başta Çanakkale mahşeri olmak üzere, imparatorluğun yüz yıl önce yaşadığı büyük savaşta, nasıl bir insani dramla karşılaştığını anlamadan ne Ermeni meselesini ne de ‘tehciri’ anlamak mümkündür. “Ermeni meselesinin denilen konunun aynı zamanda Türk meselesi olduğunu anlamak için Türk olmak gerekmez, insan olmak yeterlidir.”
“Eğer vicdanınızı kaybettiyseniz, eğer insanlığın çektiği acıları, uğradığı zulmü, katliamları, dökülen kanları dinine, milliyetine bakarak, kategorize ederek ele alan bir bakışa açısına sahip iseniz, vicdanınızın sesinden değil politik tarafgirliğinizden konuşuyorsunuz demektir. O zaman söylediklerinizin hiçbir kıymet-i harbiyesi olamaz, sadece hangi tarafta olduğunuzu ilan etmiş olursunuz.”
Ermenilerin resmi tezini savunmak
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çanakkale’nin yüzüncü yılını böylesine
muhteşem, unutulmaz bir insanlık meselesi olarak anmasını bugün
politik nedenlerle görmek istemeyenler, eğer diasporada yaşayan
‘Taşnakyan’ resmi tarih tezlerine mahkûm olmamışlarsa, zaman içinde
bunun kıymetini anlayacaklardır, vicdanlarında bu vefakârlığın
kıymetini bileceklerdir.
Çanakkale bu sene Türkiye düşmanlarının görmeyen gözlerine bir ışık
tutmuştur. Unutulmasın ki, gerçeğin ışığı insan olan için daima bir
şey söyleyecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetine iştirak eden
ülkelerin başkan, başbakan ve çeşitli devlet temsilcilerinin
katılımı büyük bir barış çağrısına verilen cevap niteliğindedir. Bu
çağrıyla birlikte “Çanakkale bir asır sonra evrensel bir barış
simgesi halini almıştır diyebiliriz.”