Bizim toplumumuzda, bilhassa belli bir siyasal gelenek içinde ne
kadar çok sözü edilirse edilsin konsensüse/uzlaşmaya karşı bir
tahammülsüzlük vardır. Bunun bir suçlama olarak söylenmediğini
göstermek için tersinden ifade etmek de mümkündür: Farklılaşmaya,
çatışmaya(burada daha çok kendi farklılıklarını korumak sürdürmek
için ileri sürülen talepleri, beklentileri karşılamak için ortaya
konan çekişme ve mücadeleler kastedilmektedir) karşı, ortada ne
kadar kabullenmez bir tavır, hoşgörüsüzlük varsa, uzlaşmaya da o
kadar uzak durulmakta olduğunu söylemek yerinde olur.
Neden böyledir sorusunun cevaplarından biri, son yüzyıllık siyasal
tecrübenin içinde bulunabilir. Devlet içindeki ‘iktidar blokunu’
dengeleyecek sivil anlayışın, toplumsal ideolojinin politik olarak
mahkum edilmesinin burada önemli bir rolü bulunmaktadır;
dolayısıyla homojenleştirmeyi, resmi toplumun temel misyonu olarak
gören anlayış, farklılaşmalara tahammülsüz bir karaktere sahip
olagelmiştir.
Bu neyin kafası?
Türkiye hakim medyasının, büyük sermayesinin, resmi aydınların,
hatta kendini sol diye takdim eden sosyalizan çevrelerin yaklaşık
on beş yıla doğru uzanan AK Parti iktidarına ve bilhassa bu siyasi
çizginin siyasi lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı gösterdikleri
tahammülsüzlüğe, uzlaşmaz tutuma onların bireysel tavırları olarak
bakmak yetersiz bir yaklaşımdır. “Sınıfsal konumları, ideolojik ve
politik inançları itibariyle faşizmden, sol eğilimlere kadar uzanan
bu kadar farklı grubun bir araya gelmesini sağlayan şey, onları
birleştiren husus, varoluş itibariyle kendi ‘monolitik toplum
tasavvurlarında’ yeri dahi olmayan farklı bir düşüncenin/inancın
temsilcilerinin demokrasi sayesinde iktidara yerleşmiş olmalarıdır.
Bu durumda onların, demokrasiye karşı tavır almaları, sandıktan
çıkan iktidarların demokrasiyi temsil edip etmediğini
tartışmalarını anlamak gerekir.”
Uzlaşma fikrinin oluşması, bu yönde bir kanaatin hasıl olması her
şeyden önce kendisiyle özdeş olmayan toplumsal olarak ‘farklı var
oluşların’ kabulüyle başlayan bir süreçtir. “Türk siyasal
kültüründeki hakim anlayış monolitik nitelikte olduğu için
uzlaşmaya kapalıdır, bu bakımdan sözü çok edilmesine rağmen uzlaşma
diye tanımladıkları şey, politik tahakküm geleneğinin kendi
anlayışının kabul ettirilmesi şeklindedir.” Oysa uzlaşma, ‘farklı
olanın varlığını kabul ettikten’ sonra, ortak müştereklerden
kalkarak, tarihsel şartlar içerisinde yani değişime açık bir ortak
zeminde hareket etme girişimidir.