Asla unutulmaması gereken husus Türkiye’nin saldırı altında olduğudur; bu saldırılar herhangi bir terör örgütünün kendi aklıyla ‘biraz terör yapalım, Türklerden şu tavizleri alalım’ veya ‘terör yoluyla şu hedeflere ulaşabiliriz’ gibi bir fikre dayanmamaktadır. Dayandığı stratejik akıl, bu coğrafyayı bütünüyle yeniden düzenlemeyi öngören bir akıldır ve FETÖ yapılanması, PKK, DAEŞ vs. de bu merkezin operasyonel birer aracıdır. Dahası bu alçakça saldırıları yöneten merkez, bölge haritasının yeniden ‘etnik/mezhepsel’ eksenlerde çizilmesinin önünde engel olarak gördükleri için Türkiye’yi hedef haline getirmişlerdir.
Darbe girişiminin arkasından FETÖ yapılanmasından gelen 14 Ağustos tehdidinin ne manaya geldiğini anlamak için, meselenin büyücülere, falcılarla ya da üç harflilerle açıklanmasını gerektirecek bir tarafı olmadığı ortadadır. Konuyu ciddiyetle analiz edenlerin, bu örgütün hangi üst bağlantıları bulunduğunu, hangi yapının bölgesel uzantılarından, unsurlarından biri olduğunu bilenlerin yaptığı değerlendirmelerin ortaya koyduğu gerçek yapının diğer unsurlarının devreye sokulmasına işaret etmekteydi.
Batı neden Türkiye’nin karşısında?
Meseleyi doğru bir şekilde analiz etmek için şu hususlar etrafında tartışarak işe başlamak önemli ipuçlarına ulaşmayı mümkün kılabilir. Bir; Türkiye Suriye’de Batı tarafından devreye sokulan politikalarla çelişkiye girdikten sonra hangi sorunlarla karşılaşmıştır? İki, Batı’nın Irak, Suriye, Türkiye ve kaçınılmaz olarak arkasından İran için bir kısmını şimdiden uygulamaya koyduğu politikalar hangi esaslara dayanmaktadır? Üç, FETÖ darbe girişimi başarısızlığa uğratıldıktan sonra kullanacakları diğer araçlar nelerdir? Dört, Türkiye her sorunu Batı ile çözmek veya onların kararına bağlı kalmak zorunda mıdır?