Cumhuriyetin kuruluşunun 93 yılını idrak ederken, üzerinde en çok düşünülmesi gereken husus monarşiden cumhuriyete geçiş kolay olduğu halde, otoriter cumhuriyetten demokratik cumhuriyete geçişin neden bu kadar zor olduğu meselesidir.
Bu sorunun temelinde, cumhuriyet kavramının yeterince anlaşılamamış olmasının payı önemlidir fakat bunun meseleyi açıklamaya yetmeyeceğini de kabul etmek gerekir. Bilindiği üzere cumhuriyet kavramı monarşi diye bilinen yönetim biçimlerinden farklı onların alternatifi olarak ortaya çıkmış bir yönetim şeklini ifade etmektedir. Monarşiler yönetici zümrenin kan bağına, aristokratik değerlere, soya bağlı siyasi rejimler iken, cumhuriyet imtiyazları olmayan ‘sıradan insanların’ yani ekonomik olarak varlıklarına, toplumsal eksende soyluluk bağlarına dayanmayan insanların yönetici zümreyi oluşturduğu siyasi rejimlere verilen isimdir.
İki farklı cumhuriyet
Cumhuriyet rejiminin yöneticilerinin halktan gelmiş olması, onun sıkça demokrasiyle karıştırılmasına sebep olmaktadır ki bu durumu anlamak bakımından iki problemden bahsetmek gerekir. Birincisi bütün cumhuriyetlerin demokratik olmadığı, demokratik yönetimi benimsemiş cumhuriyetler olabileceği gibi demokrasiye karşı olan otoriter ya da diktatöryal cumhuriyetlerin mevcudiyetiyle ilgilidir. Yani o ilkokuldan bu tarafa bizlere ezberletilen ‘cumhuriyet halkın kendi kendisini yönetmesidir’ tanımı doğru değildir. İkincisi ise, anti-demokrat monarşik siyasal rejimlerin mevcut olmasının yanında, ‘demokrasiyi benimsemiş monarşik siyasal rejimlerin’ var olması meselesidir. Nitekim dünyanın en köklü demokrasi geleneğine sahip olan İngiltere monarşik rejimle idare edilmektedir.
Türkiye’nin cumhuriyete geçmesi, imparatorluğun tarih sahnesinden çekilmesiyle olmuştur denilebilir. Batılıların Birinci Dünya Harbi’nde imparatorluğu paylaşmak üzere hareket ettikleri açıktır. “Türk imparatorluğu parçalanıp üç kıtadaki toprakları sömürgeleştirilirken, Türklerin Anadolu’dan atılması veya en azından etkisizleştirilip siyasi varlıklarının tasfiye edilmesi istenmiştir ki milli mücadeleyle bu amacı güdenlere gereken cevap verilmiş, Çanakkale’den sonra emperyalizm ikinci defa mağlup edilmiştir. Milli mücadele aynı zamanda İmparatorluktan bir siyasal rejim olarak cumhuriyete geçişin şartlarını da hazırlayan bir süreci başlatmıştır.”
Cumhuriyet, milli mücadeleyi yapan, zafere taşıyan mecliste kurulmuştur. Burada genel hatlarıyla iki anlayış mevcuttur. 1920’den 1925’e kadar devam eden bu fikir sahiplerinden bir grup ‘çok partili’ veya ‘farklı siyasi grupların’ mevcut olduğu, bir düzen içinde Cumhuriyetin demokrasiye açılmasını savunurken, bir diğer grup inkılapların yapılması için ‘otoriter bir cumhuriyete’ ihtiyaç olduğunu savunmuştur. Duruma ikincisi hâkim olunca, Cumhuriyetin demokrasiye açılımı için yirmi yıldan daha fazla beklemek gerekmiştir.