Batı sistemiyle özelliklede ikinci büyük savaştan sonra bu sistemin patronajında yer alan ‘ABD ile yaşanılan sorunların arkasında ne vardır’ diye düşünüldüğünde, karşımıza hep o eski sorunlu yapılar çıkmaktadır. Türkiye’nin bugün Irak’ta, Suriye’de bütün Ortadoğu coğrafyasında her adımda karşısına çıkan Batı sorunun kaynağı da gelip hep ayni kapıya dayanmaktadır: Türkiye’nin bağımsızlığı meselesi. Hiç kimse burada ‘efendim bağımsızlık devri kapandı artık her ülke birbirine bağlı’ gibi durumu rasyonelleştirmeye matuf beylik laflar etmeye kalkmasın. Çünkü bu laflar ‘yüz yıllık bağımlılık ilişkilerinin’ devamını talep etmekten öteye bir anlam taşımamaktadır. “Burada bahsedilen bağımsızlık, kapalı toplumların/ekonomilerin dünyasındaki ülkeyi içine kapatmaya dönük bir arzuyu değil tam aksine küresel çağda ‘karşılıklılık ekseninde’ kurulmak istenen bir yeni ilişki biçimini ifade etmektedir.”
Batı sistemiyle kurulan ilişki nereden bakılırsa bakılsın Batının hâkimiyetine dayanan bir ilişkidir. Tarihsel olarak Tanzimat sürecinden başlayarak Lozan’a uzanan, NATO üyeliğinden AB’ye yönelen bütün aşamalarda hep bu egemenliğin tahkim edilmesine dönük düzenlemeler söz konusudur. Peki bunlar nasıl kabul edilmiştir?
Batı vesayetine girmek
Batı vesayetinin adım adım tesis edilmesinin muhtelif sebepleri bulunmaktadır; bunlar arasında Türkiye’nin o zamanlar yaşadığı sorunların ağırlığı, elbette göz ardı edilmemelidir fakat bu durum Batıcı aydınların ufuksuzluğunun,