Dünyada bütün milli paraların dolar karşısında değer kaybetmesini bir ‘kriz başlangıcı’ olarak görmek veya kriz göstergesi olarak değerlendirmek mümkün müdür? Elbette böyle bir değerlendirme yapmak, yani doların değer kazanmasına bakarak ‘kriz geliyor’ tahmininde bulunmak doğru değildir. Bilindiği gibi en yakın dönemde yaşanan, başta Avrupa olmak üzere birçok ülkenin henüz etkilerinden kurtulamadığı 29 Büyük Buhranı’ndan sonra en büyük kriz olarak kabul edilen, 2008’den bu tarafa bütün ekonomileri sarsan Küresel Kriz sürecinde dahi mesele ‘döviz fiyatlarındaki dalgalanmadan’ değil, ‘finansal yapının’ ‘reel sektörden’kopmasından kaynaklanmaktaydı. Dolayısıyla tek başına milli paraların değer kaybı üzerinden bir kriz beklentisi içine girmek doğru değildir.
“O zaman soruyu şöyle sormak daha mantıklı olabilir: ABD Doları diğer paralar karşısında neden değer kazanıyor?” Küresel krizin, ABD finansal piyasalarında değerli kâğıtların üretimden kopuk bir biçimde hızla genişlemesinin ekonomik bakımdan sürdürülemez hale gelmesinin neticesinde ortaya çıktığı görülerek bu sorunun aşılması için bir dizi politika geliştirilmiştir.
Paranın değeri
ABD, başta otomotiv olmak üzere ‘eski endüstrileri’ yeniden yapılandırarak, sanayi yapısını daha fazla bilişim teknolojilerine açamaya dönük, bir anlamda ‘post-endüstriyel üretimi’ ekonominin merkezine taşıyacak bir stratejiyi belirlerken, AR-GE yatırımlarının ağırlığının artması gibi uzun vadeli bir yaklaşım benimsemiş, kısa zamanda ise ekonomiyi rasyonalize edecek politikalar uygulamaya koymuş, finansal kuruluşların reel ekonomiyle bağlarını kuran yeni düzenlemeleri pratiğe sokmuştur. Diğer önemli adım ise FAD’ın genişleyici para politikasından, dolar basmaktan vazgeçip faiz hadlerini zaman içinde artırarak piyasadan dolar çekmeye karar vermesidir; ayrıca Trump’ın seçilmesi ve ‘güçlü ekonomi programının’ buradaki rolü de önemlidir.