Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun geçtiğimiz perşembe başlayan Genel Kurulu dün sona erdi. Dört gün boyunca işçi sınıfının çeşitli sorunları tartışılmakla birlikte, ülke sorunlarının da en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun da katılımıyla ele alınarak konuşulduğu bir kongre gerçekleşmiş oldu.
‘Türkiye’de çalışan işçi sayısı yaklaşık 13 milyon kadarken,
sendikalı işçi sayısının 1 milyondan biraz fazla olmasının anlamı
nedir?’ diye sormaya gerek yoktur. Çünkü sendikasız işçi, emeğini
işyerinde bütünüyle işverenin insafına terk etmiş olan işçi
demektir.
Türkiye’deki işyerlerinin büyük bir çoğunluğunun küçük
işletmelerden oluştuğu, bunların sanayi üretimine, onun sosyal
standartlarına ve kültürüne sahip bulunmadığı düşünülürse;
işvereninin insafının emeğe karşı nasıl hoyratça bir tutuma sahip
olma potansiyeli taşıdığı ve bunu her fırsatta ortaya koymaktan
çekinmediğini gösteren birçok örnek mevcuttur. Bu işyerlerinde
çalışma ilişkileri mevzuatından doğan birçok hak ihlal edildiği
gibi, en temel haklardan biri olan ücret hakkının ödenmesinde bile
bazı sorunlar yaşanmaktadır.
Emeğin hakkını savunmak
“Bugünlerde emek açısından en sevinilen husus, asgari ücret uygulamasında, Başbakan Davutoğlu’nun seçim beyannamesine koyduğu, şimdilerde emeğe dönük ilk düzenleme olarak pratiğe aktarılmaya çalışılan, asgari ücretin 1300 liraya çıkarılması konusudur.” Milyonlarca işçi bundan yararlanacaktır, fakat geçimini sadece asgari ücretle temin eden milyonlarca işçinin bazıları endişelidir; çünkü işverenler işçiye ödemek zorunda oldukları bu tutarı bankaya yatırdıktan sonra, belli bir miktarını elden geriye almaya kalkmaktadırlar. Bu ve benzeri birçok sebep, emeğin çilesinin sona ermesi için, her şeyden önce ilk adım olarak, sendikalılaşma oranının hızla yükselmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.