Her sene aralık ayının yirmi ikisinde Sarıkamış Felaketi’ni hatırlamadan geçmiyoruz. Çanakkale Zaferi bu savaş açısından nasıl büyük bir kazanımsa ve Batı’nın üstelik Batı sömürgeciliğinin en azgın zamanında durdurulup mağlup edilebilirliğini, bütün mazlum milletlere göstermiş bir zaferse, Sarıkamış da bizim açımızdan telafisi zor bir kayıp olmuştur.
Maalesef tarih anlatımı Cumhuriyet döneminin yüceltilmesi maksadıyla önce başta Sultan Vahdettin olmak suretiyle padişahların karalanmasına dönük bir kaba saldırı ve tahrifata dönüşmüş, bununla yetinmeyerek sonradan bütün İmparatorluğun karalanması edebiyatı haline getirilmiş bulunmaktadır. Belli bir dönemde sınırlı kalarak bunların yapıldığını, bunu yapanların da rejim değişikliğini yani monarşiden cumhuriyete geçiş sürecinde böyle bir şeye ihtiyaç duydukları için bunda aşırıya gittiklerini söyleyenler, durumu mazur göstermek isteseler de gerçek farklıdır. İşin ilginç yanı resmi ideoloji, İmparatorluğun sultanlarına karşı olduğu kadar düşmanlığı Enver Paşa’ya göstermekte oldukça kararlı davranmıştır.
TARİH NASIL ÇARPITILIR?
Meseleye Enver Paşa açısından bakarsak, resmi ideoloji veya
Kemalizm’in Çanakkale ve Sarıkamış üzerinden ortaya koyduğu olumsuz
tavrın daha farklı boyutları olduğu görülecektir. Burada birinci
husus, Enver Paşa’nın ‘İslamcılığı’ veya ‘Turancılığı’dır. Resmi
tarih tezine göre Enver Paşa hayalci olduğu için, hiçbir zaman
zaten birlik olamamış Asya Türklüğünü birleştirip Turan devleti
kuracaktır. Böylece Sarıkamış bozgunundan sonra, bir hayale
kapıldığı iddiasıyla Enver Paşa mahkum edilmekle kalınmayıp, aynı
zamanda o zaman Sovyet İmparatorluğu’nun içinde sömürgeleştirilmiş
Türki ve Müslüman halkların durumlarının onların kaderi olduğu
fikri de ilan edilmiş olmaktaydı. Bunda Sovyetlerle yapılan, ancak
Stalin tarafından bozulan veya yenilenmeyen dostluk anlaşmasının
rolünün bulunduğunu da düşünmek gerekir. İkinci mesele,
bürokratik-militer kadroların kendi iç iktidar mücadelesiyle
ilgilidir. “Kendilerini Cumhuriyetçi diye diğerlerinden ayıranlar,
ötekileri İttihatçı diye tasfiye etmeye girişince, onların
İslamcılığıyla hesaplaşırken ‘Laikçiliği’, Turancılığıyla
hesaplaşırken de ‘Batıcılığı’ ön plana çıkaracaklardır. Rejimin
gözünde muasır yani çağdaş insan, Müslümanlıkla mesafeli bir ilişki
kurduğu gibi, Türklüğü de Etiler veya Sümerlere gitmektedir!”
Kim kahraman?
Bunlar yapılırken Sarıkamış’ta Harbiye Nazırı veya Başkomutan olan
Enver Paşa’nın varlığı nedense(!) Çanakkale Zaferi’nde de aynı
sıfatları taşıdığı halde unutulup, Turancı maceraperest bir asker
olarak resmi tarihteki yerini alacaktır. Bunları söyleyip ve
yazanların Enver Paşa’nın Turancılık diye bir fikri olmadığını,
Turan’ın bugün dahi Türkistan bölgesinde bir yer adı olduğunu, Rus
zulmüne karşı Paşa’nın oradaki mazlum halkların elinden tutmak
istediğini ve ‘İslam Bayrağı’ diye bir gazete fikrinin olduğunu
bildikleri söylenemez. Enver Paşa’nın Çarlık İmparatorluğu
yıkılırken, Rusya’da Sosyalist devrim sürecini Müslüman ve Türki
halkların kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesine dönüştürme fırsatı
olarak görüp, bizzat bunu dava olarak üstlenmesinin, öncülük
etmesinin, resmi tarih açısından bir önemi yoktur fakat bu
coğrafyada yaşayan halklar açısından bunun hatırası bugün hâlâ
canlıdır.