Castro’nun ölümüyle birlikte ortaya çıkan tablodaki bazı tuhaflıkları tespit etmek artık bir mecburiyet haline geldi. Bilhassa başta Genel Başkan olmak üzere CHP’li çevrelerden gelen Castro ile ilgili değerlendirmelerde Atatürk’le benzerlik kurulması sadece düşündürücü değil düpedüz hayret verici bir durumdur. Castro’nun onun yol arkadaşı Guevara’nın kimin nesi olduğunu, Mustafa Kemal’in kim olduğunu, biraz siyasi tarih okumuş, başlangıç düzeyinde de olsa siyaset teorisi bilen, Marksizm’den haberdar olan herkes bilebilir; fakat Gazi’nin kurduğu partinin bugünkü kadrosunun ifadelerinden anlaşılan bunların birbirine karıştırıldığı ya da konunun hiç anlaşılmadığıdır. “Sanayisi olmayan, işçi sınıfı teşekkül etmemiş bir ülkede sosyalist devrim olduğu iddiası, işçi sınıfı ideolojisi olan sosyalizmin teorik kabullerine göre zaten mümkün değildir.” Bir anlamda kendilerini sosyalist diye tanımlayan militer bir organizasyonla ABD destekli Batista diktatörlüğünü devirip, yerine militer bir diktatörlük kuran; bu süreçte binlerce insanı katleden kadronun sosyalist devrim yaptığını söylemek zaten bütünüyle yanlıştır.
Diktatörünü söyle sana kim olduğunu söyleyeyim
Bu yanlışta ısrar etmek, sosyalizmi ancak askeri diktatörlükler kurabilecek olan ve diktatörler ölünce yerine üniformalı kardeşinin ya da oğullarının geçtiği bir rejimin kurucu ideolojisi olarak görmek demektir. Dahası böyle bir anlayışın, sosyalizmi insan haklarına, demokratik değerlere karşı otoriter anti-demokratik bir sistemi savunan bir ideoloji olarak kavraması, nasıl ciddi bir zihniyet meselesiyle karşı karşıya olduğumuzun da bir göstergesidir.