Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın G20 Zirvesi’nde en çok dikkat çeken lider olmasını, yaptığı görüşmelerin yalnızca Türkiye tarafından değil hem Batılı hem de Batı dışı dünya açısından ilgiyle karşılanmasını, sadece 15 Temmuz darbe girişimini milletle birlikte mağlup etmiş bir siyasetçi olmasına bağlayamayız. Elbette bu darbenin ‘herhangi bir cemaatin kendi başına bir organizasyonu olmadığını’ işin içinde bugüne kadar sadece Türkiye’de değil, başta Güney Amerika olmak üzere yeryüzünün neredeyse bütün kıtalarında darbeler yaptırmış, yaptırmakta olan uluslararası bir güç merkezinin ve onun istihbarat servislerinin bulunduğunu bilmeyen yoktur.
Bu bakımdan Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimini mağlup eden siyasal sürecin ‘demokratik devrimin’ bütün dünyada nasıl bir yankı yaptığını görmek şaşırtıcı olmadığı gibi bu siyasetin lideri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da G20 liderleri içinde ayrı bir yerde durduğunu da anlamak lazımdır.
Demokrasiyi savunmak
Türkiye’nin yaşadığı siyasal devrimin ülkenin demokrasisini başka bir yere taşıdığını, yıllardır demokratik devrimden söz edenlerin bunu anlayıp anlamadıklarını zaman gösterecektir fakat ister dost olsun ister düşman bunun dünya tarafından anlaşıldığını görmek gerekir. O ağızlarını her açışta Türkiye karşısında ‘demokratik standartlardan’ bahsedenler bir askeri darbeye karşı zafer kazanmış bir liderin karşısında arsızlıktan mahcubiyetlerini göstermezlerse de, ezik tavırlarını saklayamamışlardır.