Yeni değil, uzun zamanda bu yana ‘kutuplaşıyoruz, kutuplaştık, kutuplaştırıyorlar’ türünden sözde bir uyarıda bulunma alışkanlığıdır gidiyor. Bunların içinde şu veya bu düzeyde kendi endişelerini ifade edenlerin varlığından da bahsedilebilir fakat ağırlıklı olarak bu kampanyayı sürdürenlerin bunu bir suçlama, hatta politik saldırı maksadıyla yaptıklarını sanırım söylemeye bile gerek yok.
Yakın zamanlarda bu kutuplaşıyoruz edebiyatına bir yabancı kuruluşun araştırması da eklenince, kampanyayı yürütenlere gün doğdu. Araştırma diye ileri sürülen malzemenin ne olduğuna, niteliğine bakmadan hemen üstüne atılıp, oradan kutuplaşma iddialarını çoğaltacak yeni veriler bulma çabasıyla işe koyuldular.
Kim kutuplaştırıyor?
İşin ilginç tarafı; bu kutuplaşma araştırmasının birçok verisi,
kutuplaşma iddiasıyla çelişen bir duruma işaret ediyor. Örneğin
araştırma kapsamında yer alan 1024 kişinin ekonomiye bakış açısına
bakıldığında, ülke ekonomisin durumunun iyi yolda olduğunu
düşünenlerin yaklaşık %80 civarında bir orana ulaşması, meseleye
kendi ailesi açısından bakanların %70’inin benzer bir iyimserliği
paylaşması ortada kutuplaşmayı üretecek ekonomik bir sorunun
olmadığını gösteriyor.
Söz konusu araştırmanın bütünü incelendiğinde ciddi bir yöntem
sorununun olduğu da açık, bu kanaati oluşturan temel yanlış, sanki
daha önce aynı sorularla aynı toplumsal kesimlere birkaç kere
gidilmiş ve araştırma buradan bir değişme gözlemleyerek, daha
önceki durumdan farklı olan yeni bir durum tespit etmiş gibi yorum
yapılması. Bütünüyle araştırma tablolarına bakıldığında, bu
verilere dayanarak buradan kutuplaşma sonucunu çıkaranlara şaşmamak
mümkün değil.
“Kutuplaşma olayı, toplumsal olarak ‘haydi kutuplaşalım yahut
kutuplaşmadan vazgeçelim’ bağlamında ele alınamaz ve bunu bir
siyasi suçlama aracı yaparak ötekini dışlamaya çalışmak da dahil,
bu tür kutuplaştırma potansiyeli taşıyan davranışların arkasında ne
tür saikler bulunduğunu anlamak gerekir.”