Bugün Türkiye’nin hangi başarısı varsa bunların hepsi demokrasinin başarılarıdır. Halkın desteğini arkasına almak, halkla geniş bir mutabakat yapmak demektir; onun varlığını meşruiyetinin temeli olarak kabul etmeyi, kimliğinin katmanlarını oluşturan bütün unsurlara saygı duymayı gerektirmektedir. Halkın ekonomik sosyal taleplerine karşılık verecek politikalar bunun arkasından gelecektir. AK Parti’nin popülaritesinin yüksekliğinin, bulduğu siyasi desteğin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gücünün arkasında yatan temel de budur.
Toplumun muhtelif gruplarının kimliksel varlıklarını meşru görmeyen devletlerin temel özelliği anti-demokrat olmalarıdır. Bunu değiştirmek siyasette yapısal bir dönüşüm gerçekleştirmek demektir; bunu yapmak için önce ‘devletin ideolojik sonra da kurumsal ilişki biçimini’ değiştirmek gerekmektedir. Arka arkaya yapılan reformlar, bu konuda atılan ileri adımlar, yapılan değişiklikler devrim niteliğinde yeniliklerdir. Bu sürecin son aşaması, siyasette sistemin değişimine kadar gelip dayanmıştır. Bu durum kapsamlı bir stratejiye ihtiyaç duymaktadır. Bu stratejinin kapsamında ortaya konulması gereken hedef; rejimi ‘Herkesin Cumhuriyeti’ haline getirmektir.
Yabancılaşmış devlet
Türkiye’deki muhalefetin siyasete bakış açısının, siyasi
tavrının temel problemi hala etkili bir muhalefet yapmanın; halkın
sadece ekonomik, sosyal taleplerine dayanan bir program geliştirmek
olduğu varsayımıyla hareket etmesidir. Halkla bu eksende kurulmaya
çalışılan ilişkinin, her seçim sonrasında yetersiz kalmasının, yeni
başarısızlıklarla sonuçlanmasının sebebi; halkın toplumsal/
kimliksel varlığıyla uzlaşma yapabilecek bir dilin
geliştirilememesidir.
Bunu anlamaktan uzak bir yaklaşımın meseleyi geçiştirici bir
söylemle örtbas etmesi veya görmezden gelmesi ya da ‘halkın
geleneklerine, inançlarına biz de saygılıyız’ türünden ezberlenmiş
laflar ederek meseleyi halletmesi mümkün değildir. Hele bu sözlerin
arkasından AK Parti’nin değiştirdiği ‘devlet- toplum ilişkilerini’
eleştirip, eski ilişkileri kutsayıcı bir dille överek, eski siyaset
anlayışı içinden eleştiri yapılması ciddi bir çıkmazdır.
Temeldeki bu çıkmaz, bir yönüyle demokrasiye karşı bir anlayışın ideolojik olarak yerleşmesine, eğitim ve çeşitli kurumlar vasıtasıyla üretilmesine yol açarak bir zihniyet sorunu yaratmıştır. Bunun bir yönü de devletle halk arasında yaşanan yabancılaşma sorunudur. Bu duygusal olarak derin ayrışmalara sebep olan bir meseledir, çünkü bu topraklarda bin yıl içinde oluşmuş tarihsel bir devlet bilinci vardır ve bu tarihsel devlet bilinci ile anti-demokratik siyasal yapı arasındaki çelişki, halkı ‘devlete’ yabancılaştırmıştır. “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıktığı putlardan biri, bu yabancılaşmış devlet anlayışıdır.”