Bugünlerde sıkça tartışılan konu FETÖ yapılanmasını kimin beslediği, bu yapının devlete nasıl nüfuz ettiği ile ilgilidir. Türkiye’de belli bir kesimin hangi mesele, hangi olay olursa olsun düşünmeden, konu üzerinde kafa yormadan bir suçlama, bir mahkûm etme diliyle konuştuğunu görmek artık alışkanlık yaratmıştır ve kimseyi şaşırtmamaktadır.
Bu yaklaşımı benimseyenlerin 15 Temmuz’un hemen ertesinde başlayan giderek bir kampanya halinde seslendirdikleri husus; FETÖ yapılanmasının muhafazakâr/sağ iktidarlar tarafından hatta en fazla daAK Parti’nin göz yummasıyla serpilip geliştiği, bu sayede devlete sızdığı ile ilgilidir. Bunu söyleyenlere mesela Ecevit’i hatırlatarak, aslında bütün iktidarlar döneminde bu yapıya karşı benzer bir tavrın takınıldığının hatırlatılması hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Eski Genelkurmay Başkanı’nın TBMM Araştırma Komisyonu’nda ‘biz hükümeti uyardık’demesinin ardından, malum çevrelerde yine aynı alışılmış suçlamalar seslendirildi. Oysa yapılan uyarıların ne olduğuna ya da hangi konularda uyarı yapıldığına bakılsa, meselenin esas yüzünü aydınlatmak çok zor olmayacaktır. Konunun düğümlendiği nokta, bu uyarılarda gizlidir. Çünkü o uyarı dedikleri şey neredeyse ezberlenen ‘irtica tehlikesinin’ büyümesiyle ilgilidir.