9 Mayıs’ta, Rize’de “Yedi İklim Tek Yürek” logosu altında Türkiye’nin demokratikleşmesi ve başkanlık sistemi ile ilgili toplantıya katıldıktan sonra aynı gece Ankara’ya döndüğümde, aldığım ilk haber 12 Eylül darbe liderinin ölümü oldu. Oysa Güneysu gibi şirin Karadeniz kasabasında yapılan bu toplantıda karşılaştığım insanlar, onların sorduğu sorular, tartışmalarda ortaya koyduğu tavır ve görüşler zaten sadece 12 Eylül’ün ve Kenan Evren’in değil, 27 Mayıs Rejimi’nin ve onu ‘koruma ve kollama görevinde’ olan bütün cuntacıların çoktan öldüğünü göstermekteydi.
“Toplumlar, yaşadıklarının bilincine içinde yaşadığı olayları üreten kurumsal ve ideolojik yapı değişmeye başladığı anda ulaşma fırsatı bulmaktadırlar, çünkü eski yapının içinde her şey olması gereken gibi durmakta, çelişkiler ortada görünmemektedir”. Bu bakımdan 12 Eylül’den sonra Özal’ın başlattığı sivilleşme girişimi gerek kadro eksikliği, gerekse anti demokratik rejimin dayanıklılığı yüzünden önemli bir başlangıç olarak kalmıştır. Özal’ın esas kadrosunun hepi topu, her zaman demokrat inançlı bir mücadele adamı Hasan Celal Güzel, Hüsnü Doğan ve rahmetli Yusuf Bozkurt, Adnan Kahveci beylerden oluştuğunu partiye katılan, adı bu dönemde duyulan birçok siyasetçinin zamanın ruhunun estirdiği rüzgârın sonucu siyaset sahnesinde yer aldığı bilinen bir durumdur.
Darbeler ve çeteler