Ankara’da soğuk bir sonbahar günün akşamında, üniversiteden çıktıktan sonra birkaç arkadaşla birlikte o zamanlar Eti Sineması diye bilinen güzel bir sahnede, bir tiyatro oyununa gidiyoruz. İsmet Hürmüzlü ismini ilk defa orada duydum. Devlet Tiyatrolarının yönetmen ve sanatçılarından olan Hürmüzlü’nün sahneye koyup yönettiği oyun bir baskı rejimi altında yaşayan insanların dramını çarpıcı bir dille anlatıyordu.
Oyunun müziğinden sahne dekoruna kadar her şey mükemmeldi fakat perde kapanıp salondan çıktığımızda neredeyse ağlamayan ya da hüzünlenmeyen kimse yoktu. Kerkük asıllı İsmet Hürmüzlü Bey müziklerini, yanlış hatırlamıyorsam yine Kerkük’lü olan sanatçı Abdurrahman Kızılay’ın yaptığı bu oyunla Ankaralılara sanki çok uzaklarda, bilinmeyen bir yerden bir öykü anlatıyordu. Kerkük ne kadar uzaktaydı, orada yaşayanlar neden Türkçe konuşuyordu ve neden başlarına oyunda da anlatılan olaylar geliyordu?
Kerkük dile gelse