Önce kimden kurtulacaklar onu sormak gerekmez mi? 21.yüzyılın başında etnik kimlik odaklı bir terör yapılanmasının, ‘her etnik topluluğa bir devlet’ gibi ırkçı bir anlayışla ortaya çıkıp, bir bölgede yaşayan örgütsüz halk üzerinde onların etnik kimliklerine referans vererek, baskı kurup ‘sizi ben temsil ediyorum, çünkü kimsenin temsil etmesine izin vermiyorum, benim baskıma zulmüme tabi olun’ demesi ne anlama gelir?
Bu bölgede yaşayan insanların, herhangi bir siyasi ideolojiye, politik tutuma ilgi duymalarına örgütlenmelerine izin vermeyen, böyle bir eğilim içine girenleri ölümle cezalandıran, çoluk çocuk demeden, birlikte imha eden bu anlayış, daha işin başında ‘kapalı bir toplum modeli kurma hayali içindeki totaliter bir ideolojinin’ nasıl insanlık düşmanı bir hal aldığını göstermeye yetmez mi?
Sorunun aslı nedir?
Türkiye’nin doğu coğrafyasının geri kalmışlığının, toplumsal
formasyon olarak modern öncesi yapılar içinde bulunmasının iki
önemli sebebinden biri imparatorluk dönemine uzanmaktadır. Bu aynı
zamanda Osmanlı ekonomisinin en önemli dinamiklerinden biri olan
ticaret sektörünün çökmesiyle ve bütün üretim sistemine olumsuz
yansıyacak olan dünya ticaret yollarının imparatorluğu dışlayacak
bir yönde değişmesiyle ilgilidir.
“Böylece, şehirler bu içine kapanma döneminde bütün canlılıklarını
kaybetmiş, çevreden gelen tarım öncesi toplumsal ilişkilerin etki
alanına girmişlerdir. O ünlü Bağdat, Musul, Halep, Diyarbakır
çarşıları, onları besleyen geleneksel şehirli üretim düzenleri,
esnaf-tüccar örgütlenmeleri gerilerken, şehirler kabileler,
aşiretler tarafında kuşatılmış, bir süre sonra onların belirlediği
bir hayat tarzı yükselmiştir.”