Anadolu’da radyo zamanlarının yaşandığı, siyah-beyaz
televizyonların yeni yeni görünmeye başladığı yıllarda sadece
çocukların değil büyüklerin de içinde yer aldığı kalabalıklar
sabaha karşı toplanıp Tercüman gazetesi yazarı, ünlü TRT spor
spikeri Orhan Ayhan’ın anlatacağı Muhammed Ali maçının başlamasını
ve elbette zaferle sonuçlanmasını heyecan içinde beklerdi...
‘Yeryüzünde hiçbir sporcu bu kadar sevilmemiştir’ dersem, sanırım
buna itiraz edecek kimse çıkmaz! Gerçekten de Muhammed Ali
yeryüzünün her köşesinde bir şampiyonuna gösterilecek ilginin çok
ötesinde büyük sevgiyle karşılanmıştır.
Muhammed Ali’yi bu kadar sevdiren, dünyanın hemen hemen bütün
kıtalarında bir kahraman olarak görülmesine sebep olan nedir acaba?
Onu yalnızca Müslümanlar, siyahlar değil, bütün dinlere bütün
renklere mensup olanlar bağrına basmıştır, neden? Şüphesiz bu kadar
kabul görmesinin nedeni sadece onun saf temiz yüzü, sıcak samimi
gülüşü ve gülen gözlerinin yaydığı ışık değildir. Bu özelliklerin
ötesinde onun kimliği ile sembolize edilen, başka sebeplerin
varlığı anlaşılmadan Muhammed Ali efsanesini anlamak zordur.
Eşitliği savunan şampiyon
Muhammed Ali efsanesinin İslam coğrafyasında yükselişinin
arkasındaki en önemli faktör; yaklaşık yüz yıldır yaşanan sömürge,
yarı sömürge şartlarının sebep olduğu acılarını ve az gelişmişlik
psikolojisinin baskısı altında kalmış Müslümanların sorunlarını,
üstelik Batı’nın merkezinde İslam’ı kabul etmiş bir genç sporcunun
meydan okumalarıyla ifade etme imkanı bulmuş olmalarıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra başta Türkiye
olmak üzere, İslam coğrafyasının birçok yerinde Batı
sömürgeciliğinin yıkıcı sonuçları, sömürü ve sömürge yönetimleri
veya onların uzantısı olan Batıcı yönetim yapılarının bilhassa
Müslüman kimliği tahrip edici politikaları, Müslüman kimlikli bir
sporcunun uluslar üstü bir sembol haline gelmesine,
sahiplenilmesine uygun bir konum yaratmıştır. Batılı Hıristiyan,
beyaz adamlar dünyada korkunç, aşılması zor olan eşitsizliklere
sebep olmuşlardı. Türkler içerdeki Batıcı siyaset anlayışıyla bu
eşitsizliğin doğal bir şey olduğuna inandırılmak isteniyordu. Resmi
ideolojinin temel varsayımı; Batı’nın üstünlüğünün mutlaklığı ve
geriliğimizin sebebinin de dinle ilgili olduğuna dair bir
‘pozitivist inanca’ dayanıyordu. İnsanlar zihin dünyasında zaten
itiraz ettikleri bu varsayıma karşı Muhammed Ali’de sembolik bir
cevap, onun başarısında duygusal destek bulmuş gibi sevindiler,
heyecanlandılar.
Muhammed Ali’nin asıl meydan okuması Amerika’da hissedilecektir.
Önce aşağılanan, ırkçı anlayışın ezdiği siyahların eşitliğini
savunan bir siyasi hareketin içinde, Malkom X çizgisinde kendisini
gösterir. Dünya Boks Şampiyonu unvanını kazanan Müslüman bir sporcu
olarak bütün siyahların eşitliğini savunur. Irkçı ayrımcı anlayışa
karşı nehre attığı şampiyonluk madalyasını, daha sonra Dünya Boks
Olimpiyat Komitesi yeniden kendisine verince, eşitlik mücadelesinde
ilk raunt kazanılmış gibidir.