Türkiye’nin gazeteci aydınları arasında, resmi ideoloji ile anti-demokratik rejim, demokrasi ile çoğul ideolojiler arasındaki ilişkiler konusunda öteden beri ciddi kafa karışıklığı ve bilgisizlik olduğu biliniyor.
Yıllarca Kemalist anlayışı benimseyen, otoriter laiklik uygulamalarının demokrasi karşıtı zihniyeti sürekli ürettiğini fark edemeyen bir kesimin, bu anlayışı “devletin resmi ideolojisi” olarak savunması ve bunun ‘demokratik-laik-hukuk devletinin’ kurucu ilkesi veya temeli olduğu iddiasında bulunması da “demokrasi ile resmi ideoloji” arasındaki karşıtlığı anlamaktan uzak bir tutumun örneğidir.
Resmi ideoloji kurucu otoriter rejimler
Önce şu sıradan, hakikatmiş gibi tartışılmadan benimsenen ‘her
devletin bir resmi ideolojisi vardır’ saçmalığını ele alalım.
“Bütün devletlerin böyle bir resmi ideolojiye dayanması iddiası,
birincisi, mevcut durumda resmi ideolojinin varlığını meşru
göstermek için ileri sürülen, bir haklılaştırma çabasından öteye
gitmeyecek bir önermedir; ikincisi, resmi ideolojilere sahip olan
devletlerin anti-demokrat siyasi yapılarına bakmadan, onları
görmezden gelerek yapılan bir genellemedir; üçüncüsü,
‘ulus-devletlerin kuruluş dönemindeki anlayışın’, o döneme has
inanç ve fikirlerin hiç değişmeden yaşadığını, yaşayacağını
söylemekten, demokratikleşme süreçlerinin siyasal yapıların
ideolojik mahiyetinde hiçbir etkisi olmadığını ifade etmekten”
başka bir şey olmadığını görmek gerekir.
Burada “her devlete bir resmi ideoloji” atfetmenin en iyimser
açıklaması olarak, devletlerin tarihleri, siyasal gelenekleri
içinde ortaya çıkan, demokratikleşme sürecinde muhtelif siyasal
ideolojiler, görüşler tarafından üretilen, kabul edilen,
eleştirilerek, tartışılarak şekillendirilen, benimsenen genel
kurallar ile ‘resmi ideoloji’ kavramının birbirine
karıştırılmasından söz edilebilir. Demokratik sistemde, devletin
dayalı olduğu ‘değerler’ elbette ki bir uzlaşmanın ürünüdür ve
burada, devletin kuruluş aşamasının öyküsünün de, sembolik olarak
içselleştirilmesinden geri kalınması gerekmez.