Darbelerin tarihi bize tamamının dış bağlantılı olduğunu söylemektedir. Elbette darbeler belli bir siyasal kültür içinde kendi kadrolarını üretiyor, fakat bu kadroları kimse kendi halinde ‘kendisi için’ darbe yapsın diye bırakmıyor. Bu eşyanın tabiatına da uygun değil. Çünkü Türkiye, İmparatorluktan günümüze dışarıdan müdahale edilmek istenen bir ülkedir. İmparatorluk yıkılıp parçalara ayrıldıktan sonra da bu dış müdahalenin ortadan kalkmadığını, Cumhuriyet döneminde de devam ettiğini görüyoruz. Bu ülkenin sürekli denetim altında tutulmak istendiğini bilmeyen varsa ya meseleye çok uzaktır ya da rol yapıyordur. Peki bu darbe girişiminden sonra bazı çevrelerde ‘darbenin arkasında ABD veya başka bir Batılı gücün olduğunu gösteren somut bir belge var mı?’ diye soranları hangi kategoride değerlendirirsiniz?
Bu satırların yazarının sıkça dile getirdiği konu; Dünya sisteminin, kapitalizmin yükselişiyle birlikte Batının kontrolüne geçmesi ve bunun da 2. Savaştan sonra ABD merkezli bir yapılanmaya dönüşmesiyle ilgilidir. Bu durumda Türkiye’nin Batı vesayetinde tutulması, Batının bütün Ortadoğu’yu, Afrika’yı tahakküm alanı haline getirmesi veya bu ilişkilerin devamı için şarttır. Çünkü bu geniş coğrafyada Türkiye sadece tarihi kültürel ya da akrabalık ilişkileri olan bir ülke değil, devlet tecrübesiyle emperyal birikimiyle siyasal etki alanı olan bir yerdir.
BATI KONTROLÜ KAYBEDİNCE
“12 Eylül darbesi için söylenen ‘bizim çocuklar yönetime el koydu’ ifadesi bugün ters yüz olmuştur. Evet sizin çocuklar, temas halinde bulunduğunuz, muhatap olduklarınız bu defa başarısız olmuşlardır.” Batı medyasında yer alan tepkisel tavrınız, adeta yazıklanarak ‘neden şunu yapmadınız, neden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ortadan kaldırmadınız’ türünden hayıflanmalarınız boşunadır. Hatta darbe girişimi açıkça ortadayken, Türkiye kanlı bir askeri darbe girişimini sivil halkla birlikte mağlup ederek demokrasiyi, meşru kurumları, hukuk devletini ve özgürlükleri savunurken bu ülkeyi otoriterleşmekle suçlamak, darbenin başarısızlığına üzülmek nasıl bir haldir!Durum açıktır; Batı sistemi, Türkiye’nin demokratik olup olmamasıyla ilgili değildir. Demokrasi kazandı diye Türk toplumuna tepki duyan Batının derdi ‘bu ülkenin kontrolden çıkmış’ olmasıdır. Batı bu ülkede üç aşamada vesayet düzeni kurmuştur ki ( burada sadece birinden bahsedeceğim) bugün bunlar teker teker çökertilmektedir. Birinci aşamada ideolojik/politik vesayet düzeninden bahsetmek gerekir.Bu ideolojik olarak Batının hakimiyetini kabul eden batıcı siyasi anlayıştır. ‘Biz kendi başımıza ayakta dahi duramayız Batının üstünlüğü mutlaktır; onların çizdiği yoldan, onlara bağımlı olarak yaşamaya razı olalım’ şeklindeki bu düşünceyi, bu anlayış daha rafine bir ifade biçimiyle kamuoyu karşısında savuna gelmiştir. “Hepimizin neredeyse istemeden ezberlemek durumunda kaldığı ‘Yüzü çağdaş Batı uygarlığı ve onun değerlerine dönük bir Türkiye’de, bilimin ışığında, aydınlanmanın ilkeleri etrafında kurulu bir düzene sahip olmak’ diye ortaya konulan bu düşünce, politik düzeyde ‘batıya bağımlılığı’ meşrulaştırmaktan başka bir şey değildir.”