28 Şubat’ın o karanlık günlerinde, Türk Ordusu’nun karargahını, milletin hukukuna karşı kullanmayı alışkanlık haline getiren cuntalar, bu defa akıllarınca post-modern darbe hazırlığına girişmişlerdi. Post-modernizmin içeriğinden habersiz olanlar, anlaşılan medyadaki profesyonel cuntacı takımın da akıl vermesiyle, yaptıkları iş pre-modern olsa da, bu kavramın üstüne atlamaktan geri durmadılar. Bu bakımdan bu cuntacıların sıfatının her zaman altının özenle çizilmesi gerektiğinin üzerinde durmaya çalışırım: “Onlar bırakınız post-moderni, hep aynı ilkel zihniyetin gerici darbecileridirler.” Dünya’da yeni rüzgârların estiği bir dönem; iki kutuplu dünya çökmüş, neo-liberalizmin hâkimiyet şarkılarının söylendiği bir atmosfer yaşanıyor. Ortada kriz veya kriz beklentisi yokken, 1994’te Türkiye bir ekonomik krize giriyor yani neo-liberalizmin sözcülüğünü yapan zamanın iki partisi ANAP ve DYP sarsıntı geçiriyor. Özal sonrası, reformcu siyasi dinamizminin kaybolduğu bir dönemde yeni bir siyasal dalga yükseliyor.