Millenyumun başında bir gelecek heyecanı vardı ve söze başlarken iki binli yıllar veya 21.yüzyıldan bahsetmek başlı başına gelecekten ümitvar olmayı yansıtmak demekti. Bunda, iki kutuplu dünyanın çökmesinin, neo-liberalizmin toplum felsefesinin ‘tarihin sonunu’ ilan eden söylem üstünlüğünün ve ‘sosyalist rejimler’ adı altında yaklaşık 20.yüzyıla damgasını vurmuş bulunan totaliter baskı rejimlerden ve onların tehdidinden kurtulmuş olan insanların özgürleşme ve gelecek heyecanlarının birlikte yaşanmasının da kuşkusuz payı bulunmaktaydı.
Özlenenler, arzulananlar olmadı, önce İkiz Kulelerin vurulması, arkasından Afganistan ve Irak’ın işgalleri, bitmeyecekmiş görünen El-Kaide eylemleri, bu ülkelerde yaşanan iç savaş manzaraları, Arap Baharı ile başlayan devrimlerin çalınması, Suriye krizinin başlangıçta Irak’a benzeyen ancak zaman geçtikçe daha da derinleşen ilerlemesi, ümitlerin yerini hayal kırıklıklarının almasına sebep oldu.
Yeni yüzyıl eski hegemonya