Bugün tarihin kırılma anlarından birinde yaşadığımızı, bunun önemlilerinden birine tanıklık ettiğimizin ne kadar farkındayız? İnsanlar içinde yaşadıkları olayları, içine gömülü bulundukları ilişkiler örüntüsünün içinden baktıkları için çoğu kere anlamayabilirler. Değişimi fark etmelerine rağmen boyutlarını, yapısal düzeyde neye tekabül ettiğini görmeyebilirler.
Bugün Ortadoğu’da yaşanan değişim aslında dünya sisteminde yaşanan daha büyük bir sarsıntının bir parçası olarak ele alınabilir. Yüz yıl önce Batı sömürgeciliği tarafından çizilmiş sınırlar, Batılı modeldeki ‘ulus- devletler’ bugün yeni bir değişim dalgasının darbeleriyle karşı karşıyadır. Irak’ta yaşanan olaylar, Suriye’de, BAAS rejimini ülkenin büyük bir çoğunluğunda etkisiz kılan, artık her türlü vahşeti sergileyebilen bir devlete dönüştüren süreç, Mısır’daki askeri diktatörlük, Yemen’de, Afganistan’ da yaşananlar, Libya, Tunus ve diğerleri... Size, bir şey anlatmıyor mu?
Değişim ve tarih
“Daha düne kadar nerdeyse hiç kimse, Batı merkezli dünya sisteminin değişim eğilimine gireceğini, Batı hakimiyetinin güç kaybedeceğini, başka medeniyet sahalarında bir yükselişin yaşanabileceğini düşünmemekteydi ve nadir de olsa düşünenler arasında bunu söyleme cesaretinde olanlara ise iyi gözle bakılmazdı.” Özellikle, bu tarih dışı veya tarihi dogmatik bir inanç meselesi haline getirmiş bulunan Batıcı ideolojinin yaygın olduğu, yarı resmi bir şekilde yürürlük kazandığı toplumlarda, Batı’ya gönüllü kör inançla bağlılıktan dolayı Batı’nın hakimiyetinin kaybolabileceği fikri tamamen akla, bilme, gerçeğe, hatta sağduyuya aykırı kabul edilirdi. Bu tür fanatizmin geniş bir kamuoyu oluşturduğu ülkelerden biri de şüphesiz ki Türkiye’dir. Bunun baş aktörü ise aydınlardır.