Osmanlı düşmanlığını analiz ederken, bu saldırgan, bu nefretçi söylemin, bu ahlaksız tavrın arkasında, kendi halkına karşı düşmanlıktan kendi tarihine düşmanlığa uzanan anti-demokratik bir zihniyet olduğunu vurgulayarak, temeldeki psikolojik sorunun ‘toplumsal şizofreni’ olduğunu ifade etmiştim.
Meselenin sosyolojiden, sosyal psikolojiye uzanan bir boyutu olduğu açıktır. Türkiye’deki elitist geleneğin Batıcı aydın-bürokratik kadroların tarihsel iktidarının ürünü olduğunu ortaya koymaya açıklamaya çalışıyorum. “Bu iktidar zümresi ‘Batılılaşmayı’ hem kendi halkından kopma hem de kendi halkına karşı bir iktidar aracı olarak kullanarak, bir ideoloji üzerinden sadece devleti ele geçirmekle kalamamış, devleti kendi halkına karşı bir baskı aracı olarak kullanmayı ‘ilericilik’ olarak da takdim etmiştir.” Buradaki ‘ilericiliğin’ devlet baskısıyla ‘toplumu dönüştürülecek bir nesne’ olarak gören faşizan bir anlayışın ürünü olduğunu unutmamak gerekir ki, nitekim Recep Peker Faşizmi ve Nazizm’i överek açıkça demokrasiye karşı çıkmıştı.
İktidar kaybı