Son zamanlarda, ‘Türkiye dış politikasını değiştirmelidir’ düşüncesinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu koroya katılanların önemli bir kısmının, Türkiye’yi uluslararası düzendeki eski konumuna geri döndürmek isteyen çevreler olduğunu görmek şaşırtıcı değildir, fakat bunların arasına bazı ‘muhafazakâr görünümlü politikacıların’ katılmasına, hatta yeni siyasi hesaplar peşinde koşan ‘Yeni dünya ve yeni Türkiye’ için söylenecek hiçbir yeni fikri olmayan, esasen bütün arzusu siyasette var olmak olan bu unsurlara ne söylemeli!
Bu koronun birinci grubunda yer alanların pozisyonu gayet açıktır: “Türkiye dünya sistemi içinde eski konumuna dönerse yani Lozan, NATO süreciyle, Batılı merkezlerin belirlediği iradeye bağımlı hareket eden konumuna tekrar avdet ederse, Türkiye’nin büyük sermayesi, medyası, bürokratik oligarkları kısaca eski anti demokratik ilişkilerin kadrosu, bu bağımlılık ilişkilerini yürütmek üzere tekrar eski statükoya dönmeyi ummaktadır.”
Muhafazakâr görünümlü doğan
İkinci gruptakiler ise dar kafalı, ufuksuz, sadece ihtiraslarıyla motive olan, çapsızlıklarının bilinç altı farkındalığıyla, birinci grupla ittifak arayışı içinde olanlardır ve onların medya, sermaye desteğine tutunarak ayakta kalmak arzusuyla hareket etmektedirler.
Hiçbirini ayırmadan bu kadroların hepsine kötü bir haber vermek durumundayım: Türkiye’nin dış politikası asla değiştirilemez. Neden mi? Önce, ‘dış politika değişsin’ diyenlerin beklentileri nelerdir? Ona bakalım.
İlk beklenti Mısır’la Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ile ilgilidir. Bu, Mısır’ın ilk demokrasi tecrübesinin Batı desteğiyle vahşice, kanla bastırılmasına taraf olmak, onay vermek demektir.