Yıllarca Kürt sorunu diye diye dolaşıp, çözüm süreciyle birlikte barış ümidi ortaya çıkınca adeta şaşkına dönen, önce ne yapacağını şaşırıp, sonra kuduran kapı kapı dolaşıp 'neden barış yapıyorsunuz' diye akıllar vermeye kalkanlar, Kandile koşup 'tam kazanıyordunuz neden teslim oluyorsunuz, silahları bırakmanın zamanı mı' diye biraz daha kan dökülmesi için ikna turlarına çıkanlar ne âlemdedirler dersiniz?
Tahmin edersiniz ki onlar "şimdi süreç bitti, yeniden kan
akacak, kendilerine de Kürt sorunu üzerine yeniden yazıp çizme, TV
programlarında ahkâm kesme fırsatı çıkacak" diye düşünüp,
uluslararası çerçevede hangi misyonu üstlenmişlerse,
sorumluluklarını yerine getirmenin iç huzurunu bulmayı ümit
etmektedirler.
Gerçekten barış bitecek mi, barışı inşa etmek amacıyla uygulanan
süreç sona erdi mi? Buna heveslenenlere söylenmesi gereken ilk söz,
onları mutlu etmeyecektir. Çünkü bu ülkenin insanları en az iki
yıldır yaşadıkları barış ortamının yarattığı kardeşlik ortamını,
hayatın normalleşmesini neye borçlu olduklarını, bunu elde etmek
için ağır bir bedel ödediklerini çok iyi bilmektedirler.
Barışa ihanet
Türkiye'nin anti demokratik siyasal yapısını değiştirmek için
ortaya koyduğu mücadelenin başarıyla devam etmesi, ülkenin bütün
sorunlarını çözme konusunda olduğu gibi, etnik meselenin çözümü ve
terörle mücadelede de etkisini ortaya koymuştur.
Devletin anti-demokratik ideolojik ve siyasal unsurlardan
arındırılması, devletle halk arasında oluşturulmuş bütün sağlıksız
ilişkileri tasfiye edip, sağlam bir zeminde yeniden inşa etmeye
başlayınca "Güneydoğu'da yaşayan halk, örgütle arasında mesafe
koymayı, tavır almayı bilmiştir. Türkiye'nin Kürtleri birincisi,
demokrasi sayesinde eşit yurttaşlar olarak sahip oldukları hakları
kullandıkça bütün ayrıştırma çabalarına karşı, birlikte yaşama
iradesine sahip olduklarını bir kere daha, güçlü bir şekilde ortaya
koymuşlardır. İkincisi, devlet hem alt yapı, hem de sosyal
hizmetler olarak bölge halkının taleplerini karşılayan bir işleve
sahip olduğunu ortaya koymuştur".