Türkiye’nin yeni Türk doktrinini ortaya koymaya, pratiğe sokmaya çalışması konjönktürel durumun yarattığı kısa vadeli çözüm arayışları olarak görülmemelidir; dünya sisteminde temelden yükselen krize dönük uzun vadeli bir cevabın ilk adımları olarak değerlendirilmelidir. Esas itibarıyla dünya sisteminin krizini oluşturan küresel süreçlerin var olan kurumsal yapıları nasıl etkisizleştirdiği dikkate alınırsa bu cevabın Türkiye ile sınırlı kalmayacağını da söyleyebiliriz.
Türkiye’nin bugün yaşadığı süreç, başından bu tarafa bölgede temsil ettiği iki temel değerle iki işlevle açıklanabilir. Bunlardan biri siyasal ve ekonomik yolla bölgesel entegrasyon yaratıcı gücünü bütün coğrafyaya yayarak, ülkelere yaygınlaştırıp ‘bölgesel gelişmeye’ yönelmesi; diğeri ise demokrasi içinde ekonomik ve sosyal kalkınmayı başarmasıyla ilgilidir. “Türkiye’nin, halkı Müslüman ülkeler arasında ortaya koyduğu ‘demokrasi içinde kalkınma modelinde’ elde ettiği başarının, küresel çağın iletişim ulaşım ve sivil toplum hareketliliği içinde bölgede yaşanan değişime etkisi tartışmasız bir öneme sahiptir.”
Kanunların ruhu