AKP iktidarı boyunca bu ülkenin doğası
acımasızca yağmalanıyor. O kadar ki, doğa yağması, zeytinliklerin
yerini betonlaşmaya bırakmasına yol açacak bir noktaya ulaşmış
bulunuyor. Bu noktadaki toplumsal duyarlılığın yaygınlaşması
karşısında iktidar, düzenleme girişimini yalnızca erteleme yoluna
gidiyor. Oysa iktidarın yapması gereken, ertelemeden çok daha
fazlasıdır ve bunu sağlayacak olan da toplumda doğa duyarlılığının
olabildiğince artırılmasıdır.
Kuralsız kapitalizm
Türkiye’yi yönetenler, özellikle 1980’lerden
başlayarak, yatırım yapar beklentisiyle, kapitalizmin
doğduğu ülkelerde geçerli olan serbest piyasa oyununun kurallarına
göre çalışmasını bile sağlamadılar. İşçi haklarının komünizm
gelir gerekçesiyle çok ağır bir biçimde baskı altına alınması,
yalnızca sermayenin palazlanmasını sağladı. Kapitalistlerin eşit
biçimde rekabet etmeleriyle ilgili düzenlemeler yapılmadığı gibi,
aşırı sermaye kazançlarının ve rantların vergilenmesi yoluna da
gidilmedi.
Bu sermaye birikimi yaklaşımı AKP ile çok daha
aşırı boyutlara taşındı. AKP iktidarı önce sermaye ile devleti,
uygun deyimiyle, bütünleştirdi. İşçi haklarını yerle bir eden AKP
iktidarı, pek çoğu kişiye özel özelleştirme ve ihale
uygulamalarıyla, büyük sermayeyi besledi; çok büyük ölçüde yandaş
kıldı ya da baskı altına aldı. Valisi ve kaymakamıyla kamu
yönetimini ve yargıyı, esas olarak sermayenin çıkarlarını savunan
bir duruma getirdi.
16 Nisan anayasa değişikliğiyle dev bir adım
daha atıldı; sermaye-devlet bütünleşmesine üçüncü bir boyut olarak
AKP katıldı; Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda partisinin genel
başkanı olmasıyla, artık sermaye-devlet-parti üçlüsünün sarmaş
dolaş olduğu bir durum var. Böylelikle kuralsız kapitalizme yeni
olanaklar sağlanmasının yolları açılıyor.