Büyük lider ve büyük devlet olmak için feraset, basiret, dirayet gibi özelliklere sahip olmak gerekir. ABD’nin Ortadoğu politikalarında sergileyemediği özellikler tam da bunlar… İleri görüşlülük yok, derin sezgi yok, vizyon yok, kararlı ve dirayetli bir tavır yok. Obama yönetiminin Ortadoğu politikaları her açıdan tartışmalı durumda.
Irak, kaos ve istikrarsızlıktan parçalanmanın eşiğine geldi; Suriye’de içinden çıkılamayacak bir karmaşa yaşanıyor.
ABD’nin Maliki ısrarı İran’ı hem Irak’ta, hem Suriye’de daha etkili bir aktör haline getirdi.Bağnaz, hoşgörüsüz ve mezhepçi bir anlayışın Irak’ın bütünlüğünü sağlaması zordu, böyle bir kişilikte ve farklı angajmanlara sahip bir siyasetçide ısrar edilmesinin ülkeyi uçurumun kenarına getirmesi kaçınılmazdı. Neticede DEAŞ gibi bir bela ortaya çıktı ve sadece Irak’ı değil, Suriye’yi de hastalıklı bir ur gibi sardı. Açılan kapıdan ise ABD’nin hiç de dost olarak görmediği ülkeler girdi. Her hamle, ABD’nin değil başka güçlerin nüfuzunu artırdı.
ABD’nin bölgedeki diğer yanlışı, kadim dostları Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin ayağına basarak iş yapmaya kalkması, ezeli dostluklar yerine kendisine nevzuhur, türedi müttefikçikler bulmaya çalışması...
Düşünün koskoca ABD bölgede PYD gibi PKK’nın uzantısı bir terör örgütüyle ittifaklık ilişkisi geliştiriyor ve bölgenin geleceğini bu çapta bir ilişki üzerinden okuyor.
ABD’nin Maliki ısrarı İran’ın önünü açtı, PYD ısrarı ise Rusya’nın önünü açıyor.
Ne diyelim Allah feraset ve izan versin…
Anlaşılan ABD, Türkiye’nin kendisine verdiği değeri ve önemi yeterince anlayan ve buna göre ilişkilerini dizayn eden bir kavrayış içinde değil. Oysa bu önemi kavrayan bir yönetim ilişkinin sadece Suriye ve Irak’a endekslenecek bir ilişki olmadığını görürdü. Türkiye-ABD ilişkisi, NATO’dan Afganistan’a, Afrika’dan Balkanlara, G-20’den Türk Cumhuriyetlerine kadar birçok bölgede tarihin derinliklerine uzanan işbirliklerine dayanan bir ilişkidir.