Mübarek Regaib kandiliyle birlikte üç aylara kavuşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Cenab-ı Hak, üç ayları İslam alemi için hayırlara vesile etsin, bizim de bu mübarek ayları hakkıyla değerlendirebilmemizi nasip etsin…
Üç aylar, manevi ve ruhi gelişimimiz için sunulan çok özel bir fırsattır. İnsanoğlu böyle dönemlerde nefis muhasebesi yapar, kendisini yeniler, varoluş gayesine ulaşmak için amaç ve hedeflerini tazeler.
Maddi ve manevi musibetlerle debelenen İslam dünyası bu muhasebeye ve arınmaya her zamankinden daha çok muhtaç durumda.
Her türlü kurtuluşun yolu ise bireysel erdem ve ahlaka ulaşmaktan geçiyor. Bu sürecin yapı taşlarını ise akıl, adalet ve ahlak kavramları oluşturuyor.
Her zaman söylediğim gibi adalet olmadan ahlak olmaz. Ahlak, adalet erdemine ulaşılmasıyla mümkündür. Adalete ulaşmanın yolu marufun peşinde koşmak, orta yolda hareket etmek ve her şeyi yerli yerine koymaktır. Orta yoldan sapanlar aşırılığa giderler ve kendi nefislerine veya başkalarına zulmederler. Fıtrat bozulursa, ma’ruftan uzaklaşılırsa, vasattan sapılırsa adaletin tecellisi mümkün olamaz.
Ruhi denge, ahlaki kemal, hakkaniyetli hüküm, doğru/dürüst ve tarafsız davranma, istikamet olan doğru yolda ilerleme, her türlü aşırılıktan ve haksızlıktan kaçınmaadaletin tezahürüdür ve ahlaklılığın gereğidir.
Adalet ise ilim, hikmet ve irfanla kaimdir. Platon da adaleti tesis eden ölçülülüğü akıla bağlar. “İyi ve kötülerle ilgili bilgiler kategorik yönü itibariyle kemal-i akıldandır” diyen Kadı Abdulcebbar gibi âlimlere göre vahyi kavrayabilmek için akli olgunluğa ve kavrayışa ihtiyaç vardır, ilahi vahyin ahlaki teklifine ulaşmak akli bilgi ve hikmetle mümkündür. Akıl baliğ olmak dini yükümlülüğün başıdır.