Türkiye’de seçmenin önemli bir bölümü siyasi görüşüne göre saf tutar, ideolojik yakınlığına göre pozisyon alır. Parti tercihi, partilerin gündeme getirdiği konularda nasıl tavır takınıldığını da gösterir. Siyasi hareketlerin çekirdek kadroları ve doğal tabanları partinin çizdiği istikamette hareket ederler. Ülkenin genel gidişatı siyasi perspektifler üzerinden okunur.
Toplumun bir de fazla ideolojik olmayan ve siyasi angajmana girmeyen bir kesimi vardır. Onlar ülkenin genel gidişatını kendi kişisel beklentileriyle ele alırlar ve ‘güven ve istikrar’ motivasyonu onlar için daha belirleyicidir.
AK Parti iktidarı döneminde yaşanan seçimlerde iki motivasyon at başı gitmiştir.
Birincisi,demokrasi karşıtı vesayetçi/darbeci hareketlere ve hamlelere karşı demokratik tepki…
İkincisi,ülkenin kalkınması ve büyümesi için güven ve istikrarı gözetmek…
AK Parti, hem demokrasi mücadelesi vermiş ve milletin bu beklentisine tercüman olmuş, hem de ülkeyi büyütecek kalkınma hamleleri yapmış ve güven/istikrarı sağlamıştır.
16 Nisan Referandumuna bakarsak her iki motivasyon da güçlü bir şekilde varlığını koruyor.
Darbeci anlayışa son vermek ve demokrasiyi her türlü tasalluttan korumak da, güven ve istikrarı pekiştirerek kalıcı hale getirmek de doğrudan anayasa değişikliğiyle ilişkili…
Bu iki ana yol da EVET’e çıkıyor.
1960’da başlayan darbeci/vesayetçi anlayış 15 Temmuz’da farklı bir kukla ile kendisini ortaya koydu ve milletin şamarını yedi. Bu anlayışın son bulması ancak EVET’le mümkün.