Tek kurşun sıkılmadan düşen bir şehri kurtarmak için ordular, milis güçler, peşmergeler, gönüllüler pervane oldu... Görünüşte DEAŞ’ın arkasında bir dünya devleti, süper güç falan yok, başta ABD olmak üzere müttefikler de Iraklı güçlerin arkasında görünüyor. Savaşın matematiğine göre Musul’un ivedilikle kurtarılması beklenir. Musul halkı da diğer bölge halkları gibi DEAŞ gibi bir belayı hak etmiyor. Peki, DEAŞ’tan kurtulmak, Musul’un geleceğinin kurtulması anlamına gelecek mi?
Musul’un niçin düştüğü, niçin herhangi bir direniş ve mücadele olmadan ele geçirildiği anlaşılmadan Musul’un nasıl kurtulacağı da anlaşılamaz. Kurtulmaktan kastedilen bir örgütün şehirden temizlenmesi değildir sanırım, aynı zamanda Musul’un istikrarlı ve güvenli bir geleceğe sahip olmasıdır.
Musul’un 2014’te düşmesi Irak’ta uygulanan politikanın çöküşü olduğu gibi batılı güçlerin uyguladığı projenin de büyük bir fiyaskoya dönüşmesidir.
DEAŞ’ın ortaya çıkışı ve bölgenin başına bela olması da aynı politikanın yansıması olan bir hastalıklı durumdur.
Saddam sonrası Irak’ta hayata geçirilmeye çalışılan reçete Irak’ın toplumsal yapısına hiç uygun düşmediği gibi istikrarlı bir düzen kurulmasını da sağlamadı. ABD her zaman olduğu gibi iş tutacağı güçlü bir aktör aradı ve Şii bloka sarıldı. İran’ın dümen suyuna giren bu blok ABD’nin aktardığı güçle Irak’ın bütün dengelerini alt üst etti.
Özellikle Maliki gibi sekter, tahammülsüz ve dikbaşlı bir siyasetçinin sergilediği yönetim tarzı Sünnileri canından bezdirdi. Hatta Irak Meclisinde Musul’un düşüşünü araştırmakla görevlendirilen Komisyon dönemin Başbakanı Nuri El Maliki’nin askeri başarısızlıklardan sorumlu tutulmasını ve yargılanmasını istedi.