GAZETECİ Fatih Altaylı ile hem Cumhuriyet’te, hem Hürriyet’te birlikte çalıştık; hatta odalarımız yan yana oldu.
O ayrıldıktan sonra Best FM’deki sabah programları bir süre ben
yürüttüm. Kendisini ‘Babıâli’ye kazandıran’ sporda Hıncal Uluç,
güncel siyasette de Ertuğrul Özkök’tür.
“Yıllarca Adnan Hoca ve çetesi ile uğraştım” diyor Altaylı;
doğrudur, sıkıntı sürecinin bizzat tanığı olmuşuzdur. Onların kirli
yüzlerini sergiledikçe, bırakın telefonu yüzlerce faks mesajları
ile tehdit edilmiştir. Her gazetecinin yaşamadığı ender
‘vakalardan’/saldırılardan’ birisidir bu.
HERKES KORKUYORDU
Faks sistemi daha yeniydi. Altaylı yazdıkça, ‘çetenin’ gönderdiği
iğrenç mesajların sayısı giderek artıyordu. Dört fakstan biri de
bizim odamızdaydı. Gazetemiz çalışanları hakkında neler
yazmıyorlardı ki. Bu pislik karşısında gazeteciler tek satır
yazmaya korkuyorlardı, aksi halde ne eşiniz, ne kızınız hakkında
denmedik saldırı ve terbiyesizlik kalmıyordu. Herkes ‘korkuyordu’;
polis de, yargı da... Mahkemeleri ayarlıyorlar; ‘büyük’
siyasetçilerle kol kola oluyorlar. Zengin ailelerin ve
siyasetçilerin kandırdıkları çocuklarından başka, ağına
düşürdükleri manken ve siyasetçilerin kızlarına da ‘motor’ adını
takıyorlardı.
Bu rezilliklere karşın polis ve savcı kendileriyle uğraşamıyordu.
Bir gün Adnan Hoca tutuklanıverdi. Soruşturmayı yüreklice yaptıran,
Ecevit’in başbakanlığında, dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan
oldu. E5 üzerinde Silivri Kumburgaz’da ‘meçhul’ çiftliğine polisi
bir tek o sokturdu. Ne yazık ki, Tantan’ın görev süresi iki yılı
aşamadı. Koalisyon ortakları DSP, ANAP ve MHP’ye direnemedi ve
bakanlıktan ayrıldı. Daha sonra kendisinin talimatıyla harekete
geçen güvenlik g...