"GÜNEYDOĞU'da, 7 Haziran seçimleri sonrası dozajı artan çatışmalı ortam neticesinde, şehit olan askerlerin hemen tamamının yoksul halk çocukları olduğunu görüyoruz.
Öyle anlaşılıyor ki, yüksek gelire sahip politikacıların,
diplomatların, bakanların, bürokratların, işadamlarının, medya
patronlarının, üst düzey askeri yetkililerin çocukları; ya askerlik
yapmıyor ya da bir dönemin başbakanının oğlu gibi, havuzlu
villalarda sualtı komandosu olarak vatani hizmetlerini yerine
getiriyorlar. Bir kısım paralının çocukları yurtdışında eğitim ve
ticaretle uğraşıyor, halkın vergileriyle eğlence mekânlarının
kıdemli müşterisi oluyor, milyon dolarlık özel yatlarıyla "mavi
yolculuk"lara çıkıyor, parayı basıp askerlik yapmıyorken;
bayraklara sarılı naaşlar, Anadolu'nun her yerinde, düşük ve orta
gelirli ailelerin evlerine giriyor" diyor CHP Aydın Milletvekili
Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar... Bu bağlamda şu soruları gündeme
getiriyor:
"Askerlik hizmeti için gerekli şartları barındıranlar arasında,
çatışma alanlarındaki görevlendirme hususunda bir çifte standart mı
uygulanmaktadır? Bedelli askerlik uygulaması toplumsal kesimler
arasında bir eşitsizliğe neden olmuyor mu? Bedelli askerlik
uygulaması Anayasa'nın eşitlik ilkesi ile uyuşuyor mu? Şehit olan
askerlerin hemen hepsinin alt gelir grubuna ait toplumsal
formasyonda yer alması bir tesadüf müdür? Ülke savunması yalnızca
alt gelir gruplu ailelerin çocuklarına zorunlu kılınan bir görev
midir? Şayet değilse, askere alınmış ve çatışma alanlarında
görevlendirilmiş kaç tane; yüksek gelir düzeyinde bulunan birey,
bakan, bürokrat, üst düzey askeri yetkili, milletvekili, diplomat,
işadamı, medya patronu çocuğu vardır?"
Bu sorular Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e yöneltiliyor. Ve bir
soru:
Askere alınmış bireyler arasında; din, dil, mezhep, sınıf, sosyal
ve ekonomik statü, akrabalık ayrıcalığı gibi gerekçelere dayalı
konuların gözetilemeyeceği bilinmiyor mu?
MEB, imam hatipleri kayıramayacak