1990'lı yıllara, faili meçhullere yapılan ağız dolusu
göndermelerin hafif ve bir ölçüde havada kaldığı, neredeyse cephe
çatışmalarının yapıldığı bir döneme girildi.
Çok uzun zamandır gergef gibi işlenen uluslararası komplo, son
aşamasına doğru ilerliyor. Bölgenin yeniden biçimlendirilmesinin
miladının, ‘Arap baharı’ denen komedi değil, Eruh baskını olduğu
anlaşılıyor (1984). Bir hak hukuk kavgasının değil, uluslararası
bir planın ‘uvertür’ sahnesi olarak kayıtlarda.
Körfez Savaşları, Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge (36. paralel)
Arap baharı, Irak’ın yağmalanması, Kaddafi’nin işkence ile
katledilmesi, vb. aynı planın parçaları olmaları başlangıç noktası
gerçeğini değiştirmiyor.
Kürt düşmanı ilan edilen Saddam’ın, bayram sabahı Kürt hâkimin
kararı ile asılmasının da sembolik bir anlamı var!
Son bir gayretle ve her zamanki gibi kandırılmaya hazır bir
‘naiflikle’ başlatılan çözüm süreci de ihanete uğrayınca uzlaşma
konusundaki bütün opsiyonlar masadan kalktı. Örgüt, çekilmek bir
yana şehirlere ağır silahları ile yerleşerek, silahlı bir ayaklanma
başlattı.
Öğretmenler bölgeden çekiliyor, sağlık personeli zorunlu olarak
hastanelerde konuşlandırılıyor. Valiler, askeri de meskûn mahal
operasyonlarına davet etti. Emasya Protololü kalksın diye ter ter
tepinenler yanıldı. Bölgeden yaklaşık 200 bin kişi göç etti.
Camiler dahil bütün tarihi eserler, örgütün vandalları tarafından
tahrip edildi. Kendi medeniyetini harabeye çeviren bir vandalizm
ile karşı karşıya olan bölge, çok kritik bir sürecin içine
çekildi.
Silahlı kalkışmalarda verilen tavizlerin, barışa, uzlaşmaya, bir
arada yaşamaya katkısının marjinal mahiyette kaldığı gerçeği ile
yüzleşmenin maliyeti nasıl karşılanacak? Bir adım ötesi nedir?
İktidar kaynakları; Silopi, Cizre ve mücavir alanları operasyon
alanı olarak ilan etti.
Bask, IRA vb. örnekler üzerinden çeşitlemeler yapılırken, bambaşka
bir kalkışma örneği ile son hesaplaşmaya giriliyor gibi... Etnik
terörle mücadelede en uç örnek Sri Lanka, Tamil Kaplanları bütün
uzlaşma seçeneklerine rağmen silahı bırakmayınca, olması mümkün
olmayanlar bile oldu.
Sorunun kaynağının kolektif mahiyette hak arayışları olmadığı,
uluslararası bir plan ile yıllar öncesinden hazırlanmış bir
tezgâhın uzantısı olduğu ortaya çıkmış durumda.
Reel politika başka, iyi niyetler başka... “Cehenneme giden yollar
iyi niyet taşları ile döşenmiştir” metaforu, ne yazık ki
bugünlerimize denk düşüyor gibi...