Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba da gerçek çiğköftenin Urfa’ya ait olduğunu ve bu şekilde tescilli olduğunu söyleyerek tartışmaya nokta koymak istedi.
Şehirlerin geleneksel yemeklere sahip çıkma arzusu ve bunun bölge kültürünün bir değeri olarak algılanmasını istemeleri takdir edilebilir. Birçok yerel ve geleneksel ürün ve yemeğin coğrafi işaret alarak tescil edilmesi de teşvik edilmelidir. Yalnız konu çiğköfte olunca bunun gıda güvenliği açısından taşıdığı tehlikeleri de belirtmek gerekir. Geleneksel olarak yapılan çiğköfte, haliyle çiğ etle yapılır. Çiğ et zararlı bakteri, virüs ve parazitleri sıklıkla içerir. Pişirilen ette bu zararlı mikroorganizmalar sağlık riski oluşturmaz. Büyükşehirlerde artık bir fast food ürünü gibi satılan, çiğ et içermeyen ve ağırlıklı olarak bulgurdan üretilen çiğköfteleri hariç tutarak geleneksel olarak yapılan ve tescil edildiği belirtilen çiğköftenin taşıdığı tehlikeleri bilmemiz gerekiyor. Çiğköfte ancak hijyenik koşullarda kesilmiş hayvanlardan elde edilen etin yine hijyenik ortamlarda işlenmesi ve hazırlanması ile riski azaltılmış bir yemek olabilir. Çiğköftenin bu şekilde hazırlandığından nasıl emin olabileceğiz? Çiğköftenin taşıdığı tehlikeli mikroorganizmaların baharatlarla yoğurulması sırasında elimine edilebileceği düşüncesi gerçeği yansıtmamaktadır. Çiğ etin taşıdığı zararlı mikroorganizmalar özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve bağışıklık sistemi zayıf insanlarda ciddi ve kalıcı vücut arazlarına neden olabilir. İyi pişirilmemiş ve içi pembe kalan etleri yememe konusunda oldukça titiz olan halkımızın çiğköfteyi severek tüketmesi ilginç bir çelişkidir. Batılı ülkelerde çiğ balıktan yapılan sushi tarzı yemek servisi yapan bazı restoranlar mönü kartlarına çiğ balıkların tehlikeli mikroorganizmaları içerebileceği notunu koyarak müşterilerini ikaz etmektedirler. Çiğköfte de halkın bu şekilde uyarılmasını gerektiren bir yemektir. Prof. Dr. Nezih MÜFTÜGİL
KAN GRUBUMUZ YENİ KİMLİKLERDE YAZILMALI
MESLEKTE 60 yılı bulan bir hekim olarak uyarmak isterim. Her vatandaşımızın kan grubunu bilmesi çok önemlidir. Eski kimliklerde var olan ‘kan grubu’ hanesi ne yazık ki, yeni kimlik kartlarında yer almamıştır. Okulda, askerlikte, tatilde ve hayatın her anında geçirilebilecek bir trafik kazasında ilk bilinmesi gereken kan grubunun ne olduğudur. Bu nedenle hiç değilse bundan sonra dağıtılacak kimlik kartlarında kan grubunun yer almasını, başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere İçişleri Bakanlığımızın da dikkatine sunmak istiyorum. Op. Dr. Erdinç KÖKSAL
4 BİN YILLIK ‘ATALAR MİRASI’
KAZAKİSTAN’ın başkentinde ‘Türk Barometre’ toplantısında, atalarmirasi.org portalının 1 Ocak’ta yayına başlayacağı açıklandı. Türk dünyasının 4 bin yıllık tüm yazılı mirası yer alıyor. Örneğin, Kültekin yazılarının orijinali, aktarımı ve değişik dillerdeki tercümesi yer alıyor. Bu portalda Orhun Yazıtları, Dede Korktut, Kaşgarlı Mahmud, Ahmet Yesevi’den İsmail Gaspıralı’nın Tercüman gazetesindeki yazılarına kadar bütün yazılı eserle yayından -arama moduyla- izlenebilecek. Türkiye’yi iyi tanıyan bir akademisyen olan tarih uzmanı, Uluslararası Türk Akademisi Başkanı Prof. Dr. Darhan Kıdırali “Türk Barometre ile Atalar Mirası aslında birbirlerini tamamlayan projeler; birisi ile Türk dünyasının nabzını yoklayarak eksikliklerini öğrenmiş oluyoruz. İkincisinde bu eksikliklerimizi gidermek amacıyla genç nesle tarih, kültür bilinci vermek istiyoruz. Türk Barometre her altı ayda bir olmak üzere yılda iki kez yapılacak ve sonuçlar etkili mercilere sunulacak; ‘Atalar Mirası’ ise üye ülkelerimizin bilim adamları ve ilgili kurumların katılımı ile sürekli büyüyecektir.”