1.1.2018’de yürürlüğe girecek bu yasa hükmüne göre işçiler
bireysel ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları nedeni ile İş
Mahkemesinde dava açabilmeleri için önce zorunlu arabulucuya
gidecekler yoksa hakları için dava açamayacaklar. AKP hükümeti
yüzeysel olarak bu yasayı İş Mahkemelerinin yükünü hafifletmek için
çıkardı çünkü mahkemelerin yetersizliğinden ve yargıç açığından
dolayı bu mahkemelerde korkunç bir yığılma var ve bir dava üç-dört
sene sürebiliyor.
Bu doğrudur ama mahkeme ve yargıç yetersizliği kolayca
giderilebilecek türdendir. Var olan 180 Hukuk Fakültesinden her yıl
yüzlerce öğrenci mezun oluyor ve bu genç hukukçular alanlarında iş
bulmakta çok zorlanıyor. Adalet Bakanlığı bu genç hukukçular
ordusundan yargıç açığını kapatabilir ve kuracağı yeni İş
Mahkemeleri ile yargıdaki birikmenin ve gecikmenin önüne rahatlıkla
geçebilirdi ama bunu yapmadan arabuluculuğu zorunlu hale getirerek
işverenlere büyük bir iyilik yaptı. Arabulucuya giden işçiye büyük
bir olasılıkla. ‘Avukat ücreti, harç parası ödeyerek İş
Mahkemesinde üç-dört sene sonra hak edeceğin alacağın yerine sana
peşin ödeme yapılacak’ denilerek gerçekte hak ettiği alacağının çok
azı işçiye peşin olarak teklif edilecek ve zaten geçim sıkıntısı
yaşayan işçi bu peşin ödemeyi kabul edecektir. Bu yasanın derin
anlamı işçiyi korumak, işçilik alacağını veya işe iadesini tez
elden sağlamak değil tam aksine işverenleri korumak, onların
ödemedikleri işçilik hakları ve işe iade tazminatlarını çok daha
ucuza getirerek işçi çıkarmayı kolaylaştırmak ve işçi haklarını tam
olarak ödememeye teşvik etmek dolayısı ile işverenlere çok ciddi
kazançlar sağlamaktır. Bu oyunu Sendika ve Konfederasyon
yöneticilerinin görmemesi ve yasaya tasarı halindeyken
direnmemeleri şaşırtıcıdır.
AKP bu yasa ile işçi dostu olmadığını bir kere daha kanıtlamıştır. AKP Genel Başkanının grevleri ertelediği zaman işverenlere, ‘siz rahat çalışanız diye grevleri erteliyoruz’ diye seslendiği zaman işçiler ve sendikacılar sustuklarına göre işçiler cellatlarına oy vermeye devam edecek demektir. Haksızlığa uğradıkları zaman susanların sonradan hallerinden şikayete hiç hakları olmayacaktır. / Yrd.Doç.Dr.Engin Ünsal-GİRNE Amerikan Üniversite Hukuk Fakültesi Öğreti Üyesi
BELEDİYELER BİR AN ÖNCE ÖNLEM PLANINI
YAPMALI
Dün Paris İklim Anlaşması’nın ikinci
yıldönümüydü. Dünya liderleri iklim değişikliği için yine Paris’te
bir araya geldi. Liderler küresel, ulusal çapta yapılması
gerekenleri tartışırken İstanbul Kültür Üniversitesi’nden Yrd. Doç.
Dr. Damla Özekan yerel olarak belediyelerin yapacaklarını
anlatıyor.
Küresel iklim değişikliği problemi günümüzde
artık kanıtlanmış verilerle kendini kabul ettirmiş, yok
sayamayacağımız bir sorun haline geldi. Bunun sonucu olarak meydana
gelen sel felaketleri, kasırgalar, kuraklıklar, buzul erimeleri,
deniz seviyelerindeki artış, hayvan türlerinin yok olması tehlikesi
gibi doğal felaketler, küresel düzeyde başta tarım, sanayi, turizm
olmak üzere ekonomik ve sosyal çok ciddi tehlikeler yaratmakta.
Ulaştığı gelişmişlik düzeyinden taviz vermeden yaşamını devam
ettirmek isteyen insanoğlunun tükettiği enerji miktarı azalmamakla
birlikte, sürekli ve düzenli olarak artmakta. Bu da bir taraftan
sınırlı kaynakları tüketirken bir taraftan çevreyi ciddi olarak
tahrip etmekte. Bu durum sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınma
hedeflerine ters düşmekti. Bu nedenle sera gazı emisyonlarının
azaltılması açısından enerji politikaları ve çevre ilişkisi büyük
önem taşımakta.
Türkiye’nin, karbon salımları yoğun büyüme politikaları sonucu 1990’dan günümüze %130 arttı. Bilimin hedef koyduğu kişi başı salım 2 ton karbondioksitken, Türkiye’nin kişi başı salımı 5.7 ton.
YÜZDE 285 ARTTI
Türkiye’de; 1990’dan günümüze atık sektöründeki salım artışı
yaklaşık %280, sanayi sektöründeki salım artışı %265, en büyük
salım kaynaklarından biri olan elektrik enerjisi üretimi ve
kullanımındaki salım artışı ise %285. Dolayısıyla bir an önce önlem
alınması zorunlu.
İklim değişikliği eylem planları; dünyada ve Türkiye’de ulusal
ve yerel düzeyde hazırlanmakta. Türkiye’de de ulusal iklim
değişikliği eylem planının yanısıra bir çok belediyenin ve yerel
yönetimin hazırlık çalışmalarına başladığı ve gerçekleştirdiği
iklim değişikliği eylem planları var. Nisbeten küçük belediyeler
daha çok ‘sürdürülebilir enerji eylem planı’ hazırlarken, daha
sanayileşmiş bölgelerdeki kentlerde ise ‘sera gazı azaltım’ ve
‘iklim değişikliğinin etkilerine uyum’ faaliyetlerinin birlikte
yürütülmesini öngören planlar daha uygun olmakta.
BAKANLIK VE AB DESTEKLİYOR
İklim değişikliği eylem planlarının içeriği genel olarak; sera gazı
envanteri çıkarılması, yerel yönetimin öngördüğü sektörler bazında
somut azaltım hedefleri konulması, paydaş analizinin yapılarak
katılımlarının sağlanması, iklimsel kırılganlıkların belirlenmesi
ve uyum kapasitesinin değerlendirilmesi, temel risklerin ve
öncelikli alanların belirlenmesi, daha sonra gerçekleştirilecek
eylemlerin gözden geçirilmesi ve revizyonu gibi konulardan
oluşmakta. Eylem planlarının hazırlanmasında ortaya çıkabilecek
güçlükler; iklim değişikliğinin bölgeyi nasıl ve ne ölçüde
etkileyeceğine dair yetersiz veri, iklim değişikliğinin beklenen
etkileriyle ilgili belirsizlik ve kamu kurum ve kuruluşlarının,
alınması gereken önlemlere yönelik olarak insan kaynağı ve kurumsal
kapasite sınırlamaları olarak tanımlanabilir.