DARBE kalkışmasında yaşanan vahşet, ölüm cezasını yeniden gündeme getirdi. Demokrasi nöbeti için sokağa çıkanların idam cezasını bir çare olarak talep etmeleri sonucu, konunun Meclis gündemine getirileceği anlaşılıyor.
Ölüm cezasını hümanist doktrin bakımından eleştiren saygın ceza
hukukçusu, merhum Prof. Dr. Faruk Erem şu hususlara dikkat
çekmiştir...
Suç ve ceza arasındaki nispetin adil olup olmaması, ‘ölüm cezası’
hakkındaki tartışmaların temelini teşkil eder...
Ceza siyaseti bakımından, ıslah eden devlet, suçları önleyen devlet
kavramları, cezanın adaletini öne çıkaran düşüncelere kaynak olarak
ileri sürülmüştür.
Ölüm cezasının bir zaruret olarak değerlendirilmesi yetersiz
kaldığı için, ‘kefaret’ kavramı üzerinden gerekçelendirme yoluna
gidilmiştir. Kefaret ve kısas arasındaki kavramsal yakınlık, ölüm
cezası taraftarlarının düşüncelerine de dayanak olmuş; Kant
tarafından, ‘Öldürürsen kendini öldürmüş olursun, çalarsan
kendinden çalmış olursun’ sözleri ile ifade edilmiştir.
Kefaret kavramı ceza hukuku bakımından üzerinde ittifak edilen bir
kavram değildir.
Yaşama hakkı dokunulmazlığının hukuk karşısında özerk bir alan
olarak kabulü, idam cezası karşıtı fikirlerine dayanak
olmuştur.
PROTOKOL HÜKÜMLERİ
Bakanlar Kurulu, 20.05.2003 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel
Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi’nin Ölüm Cezasının
Kaldırılmasına dair Ek 6 No’lu Protokolü’nün onaylanmasını uygun
bulduğu kanun tasarısı gerekçesinde; protokolün onaylanmasını,
barış zamanında ölüm cezasının kaldırılmasına dair kanuna atıfta
bulunarak, ‘insan hakları alanında yürütülmekte olan kapsamlı
reform çalışmalarında önemli bir aşama’ olarak,
değerlendirmiştir.