“BÜYÜK Taarruz ile 30 Ağustos’ta zafere ulaşılmıştır.
Bu zafer daha sonra Cumhuriyet ve onu takip eden devrimlerle
ivme kazanmıştır. Fakat bu ivme daha sonra çeşitli nedenlerle hız
kaybetmiştir. İlk defa kimseye, hiçbir ittifaka bağlı olmayan
ülkemiz daha sonra stratejik ortaklık dediğimiz birtakım
dayatmalara maruz kalmıştır. Bu 1947’de Marshall Yardımı ile
başlamış, ülkenin ileri gitmesini sağlayan birçok kuruluşun önü
kesilmiştir. (Tevhid-i Tedrisat, Köy Enstitüleri gibi) Daha sonra
bugün stratejik ortak olacağımız söylenen Rusya’nın bazı olumsuz
istekleri yüzünden Batı ittifakı olan NATO’ya zorla kendimizi kabul
ettirmişiz. Ve neticesinde eşit haklara sahip olduğunu
zannettiğimiz, aslında hiç de eşit olamayan bir stratejik ortak
olmuşuz. Bizler Batı için yalnızca ihraç ürünü asker olan bir ülke
olarak görülmüşüz. Hiçbir ciddi problemde fikrimiz dahi
alınmamıştır” diye yazıyor Prof. Dr. Cengiz Kuday... Sonra da “Bu
stratejik ortaklık denen tuzaklardan nasıl kurtuluruz?” sorusunun
yanıtını da veriyor. Onu da internetteki köşemizden
okuyabilirsiniz.
ECEVİT - CLINTON İLİŞKİLERİ
TÜRKİYE-ABD ilişkilerinin gittikçe daha da gerginleştiği ve aynı
göz hizasında ilerlemediği şu dönemde Avrupa ADD Başkanı Dursun
Atılgan 14 Kasım 1999’da, Başbakan Bülent Ecevit döneminde
Türkiye’ye resmî bir ziyarette bulunan Bill Clinton’ın 15 Kasım
1999’da TBMM’de yaptığı uzun konuşmayı yeniden okumamız gerektiğini
hatırlatarak “Konuşmayı paylaşmayı görev bildim” diyor. Clinton’ın
“Amerika’nın, Avrupa’nın veya herhangi bir devletin sizin
geleceğinize yön vermeye hakkı yoktur. Bu hakka sadece siz
sahipsiniz. Demokrasi, bu demektir” sözleri bugüne göre de çok
ilginç ve çarpıcı.