ÜLKEMİZİN en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş 3-6 Aralık günü 22. olağan genel kurulunu yapacak.
İşçi sendikaları ve konfederasyonları demokratik ülkelerin çok önemli yapı taşlarıdır. Onların sorumluluğu sadece işçilere karşı değil, aynı zamanda içinde yaşadıkları topluma karşıdır da. Çünkü onlar toplumun en dinamik örgütlü kesimidir ve bu nedenle toplumsal düzenin hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı kavramları ile örtüşmesine özen göstermeleri gerekir.
Siyasal iktidar çalışma ve örgütlenme özgürlüğüne, çalışanların
insan onuruna yaraşan koşullarda yaşamasına yeterince saygılı
değildir. Yaklaşık 15 milyon çalışanın olduğu bir ülkede en iyimser
veri ile sadece 800 bin işçinin aidat ödeyen sendika üyesi olması
ve örgütlenmenin % 6 dolayında kalması ülkemizde bir şeylerin
yanlış olduğunun kanıtıdır. 6356 sayılı Sendika ve 4857 sayılı İş
Yasası’nda sözleşme özgürlüğü ve çalışma güvencesi aleyhine birçok
hüküm bulunduğu halde Türk-İş’in suskun kalması manidardır.
Türk-İş sadece işçilere karşı değil, topluma karşı yapılan
yanlışlar nedeni ile de konuşmak zorundadır. Bugün ülkede tüm temel
özgürlükler yok edilme sürecindedir. Basın özgürlüğü, yargı
bağımsızlığı, üniversite özerkliği dibe vurmuştur. Bu konular işçi
hareketimizin özü ile de çok yakından ilgilidir. Gazetecilerin
hapse atıldığı, insan haklarını savunan baro başkanlarının sokakta
öldürüldüğü ülkede Türk-İş bugün muhalefeti olmayan kongre
yapmaktadır. Bu demokratik bir oluşum değildir. Nedeni Türk-İş’in
ve arka bahçesi olduğu siyasal iktidarın karşıtı sendika
önderlerinin sendikacılıktan diskalifiye edilmesi, muhalif
sendikaların üye sayısının özelleştirmeler nedeni ile kasıtlı
olarak düşürülmesidir.